Müdafalar | Müdafalar | 37
(1-190)
Ve mâdem Kastamonu'da polis müdürü ve adliyesi, o saklanmış zararsız kitablarımı bana iade etmek üzere kat'i söz verdikleri halde ikinci gün, birden Isparta'dan tevkif emri geldiğinden, daha o emanetlerimi almadan sevk edildim. Elbette ve elbette bu beş hakikata binaen Denizli Adliyesi ve müdde-i umumisi benim çok ehemmiyetli bu hukukumu nazar-ı dikkate almaları vazifelerinin muktezasıdır. Ve hukuk-u umumiyeyi müdafaa eden müdde-i umumiden, Risale-i Nur münasebetiyle ehemmiyetli bir hukuk-u amme hükmüne geçen bu şahsi hukukumu da müdafaa edeceğine ümitvârım ve bekliyorum. Yirmiiki seneden beri hayat-ı içtimaiyyeden çekilen ve şimdiki kanunları ve tarz-ı ifadeyi bilmeyen.. ve Denizli Adliyesine itimad ederek bütün işlerini o mahkemenin insafına havale eden .. ve Eskişehir Mankemesinde cerh edilmez yüz sahife müdafaatımı bu mahkemeye karşı da aynen takdim eden.. ve o zamana kadar ki kusurlarının cezasını çeken ve ondan sonra Kastamonu'da mütemadiyen tarassud ve haps-i münferid tarzında yaşayan hasta, garib, ihtiyar, tecrid-i mutlak içinde bulunan... Said Nursî


(Başta, üçüncü sahifenin ahirinde "Kur'an bizi şiddetle siyasetten men'etmiş" cümlesinin bir izahıdır ve haşiyesidir.) BU DEFAKİ KÜÇÜK MÜDÂFAATIMDA DEMİŞTİM Risale-i Nur 'daki şefkat, hakikat, hak, bizi siyasetten men'etmiş. Çünki; mâsumlar belâya düşerler, onlara zulmetmiş oluruz. Bâzı zatlar bunun izahını istediler. Ben de dedim: Şimdiki fırtınalı asırda gaddar medeniyetten neş'et eden hodgâmlık ve asabiyet-i unsuriye ve umumi harpten gelen istibdâdât-ı askeriye ve dalâletten çıkan merhametsizlik cihetinde öyle bir eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdâdât meydan almış ki, ehl-i hak, hakkını kuvvet-i maddiye ile müdafaa etse, ya eşedd-i zulüm ile, tarafgirlik bahanesiyle çok biçareleri yakacak, o hâletle o da ezlem olacak ve mağlub kalacak. Çünki, mezkûr hissiyatla hareket ve taarruz eden insanlar, bir-iki adamın hatasiyle yirmi-otuz adamı, âdi bahanelerle vurur, otuz zayiata mukabil yalnız biri kazanır mağlûb vaziyetinde kalır.
Eğer mukabele-i bilmisil kaide-i zâlimanesiyle, o ehl-i hak dahi bir-ikinin hatasiyle yirmi-otuz biçareleri ezseler, o vakit, hak namına dehşetli bir haksızlık ederler. İşte, Kur'an'ın emriyle, gayet şiddetle ve nefretle siyasetten ve idareye karışmaktan kaçındığımızın hakiki hikmeti ve sebebi budur. Yoksa bizde öyle bir hak kuvveti var ki, hakkımızı tam ve mükemmel müdafaa edebilirdik. Hem madem herşey geçici ve fânidir ve ölüm ölmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor ve zahmet ise rahmete kalboluyor; elbette biz, sabır ve şükürle tevekkül edip sükût ederiz. Zarar ile icbâr ile sükûtumuzu bozdurmak ise; insafa, adâlete, gayret-i vataniyeye ve hamiyet-i milliyeye bütün bütün zıttır, muhaliftir. Hulâsa-i kelâm : Ehl-i hükûmetin ve ehli siyasetin ve ehl-i idarenin ve inzibatın ve adliye ve zâbıtanın bizimle uğraşacak hiçbir işleri yoktur: Olsa olsa, dünyada hiçbir hükûmetin müdafaa edemediği ve aklı başında hiçbir insanın hoşlanmadığı küfr-ü mutlak ve dehşetli bir taun-u beşeri ve maddiyunluktan gelen zındıkanın taassubiyle, bir kısım gizli zındıklar şetanetiyle bâzı resmi me'murları aldatarak evhamlandırıp, aleyhimize sevketmek var. Biz de deriz : Değil böyle birkaç vehhamı, belki dünyayı aleyhimize sevketseler. Kur'an'ın kuvvetiyle, Allah'ın inayetiyle kaçmayız. O irtidatkâr küfr-ü mutlaka ve o zındıkaya teslim-i silâh etmeyiz!.. Said Nursî
Ses Yok