Müdafalar | Müdafalar | 40
(1-190)
Efendiler, Hâkimler! Çok geniş, Risale-i Nur'a ait, Isparta müdde-i umumisinin hem mükerrer, hem intizamsız, hem muhtelif, hem çok suallerine karşı benim de Risale-i Nur 'u müdafaa mecburiyetiyle böyle intizamsız ve parça parça ve bazen mükerrer ifadelerime, nazar-ı müsamaha ile bakmanızı rica ederim.
Risale-i Nur 'un kıymetini gösteren bazı hususi mahrem risaleler -ki, Kerâmet-i Aleviye ve Kerâmet-i Gavsiye ve İşârât-ı Kur'aniye risaleleridir- elinize geçmek ihtimaliyle derim:
Bu mahkemenin, Risale-i Nur 'a itiraz ve tenkid değil, onu müdafaa etmek bir vazifesi olduğunu iddia ediyorum. Evet, vahdet-i mesele cihetiyle, o mezkur üç mahrem risaleler, yüzer İşârâtıyla Risale-i Nur'u tasdik ve hakkaniyetine imza basıyorlar. Bir davada bu kadar emareler şehâdet ettikleri halde, o dava çürütülmez.
Risale-i Nur 'un arkasında otuzüç âyât-ı Kur'aniye işârâtı ve Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahu Anh'ın üç kerâmat-ı gaybiye ile ihbârâtı ve Gavs-ı A'zâm'ın sarahate yakın şehâdeti var. Ona hücûm, bunlara hücûmdur.
Evet, mâdem ölüm öldürülmemiş ve kabir kapısı kapanmıyor ve hayat-ı dünyeviye süratle hiçliğe gidiyor; elbette Risale-i Nur gibi kudsî ve kat'î bir esere eşedd-i ihtiyaç vardır...
(Bu fıkra dahi müsveddeye girdi, daha çıkarmadık. Hapisteki kardeşlarıma yazdığım bir mektubdur.)


Sorgu hâkimi beni isticvab için çağırdığı gün, ben kardaşlarımı nasıl müdafaa edeyim diye düşünürken, İmam-ı Gazâlî'nin "Hizbü'l-Masun" unu açtım. Birden bu gelen âyetler nazarıma göründü:


Baktım ki; birinci âyet, (şeddeler sayılsa ve meddeler sayılmazsa “Amenü”
daki "vav" dahi meddedir.) makam-ı cifrî ve ebcedisi binüçyüz altmışiki (1362) eder ki, tam tamına bu senenin hicrî aynı tarihine ve bizim mü'min kardaşlarımızı müdafaaya azmettiğimiz aynı zamanına, hem mânâsı, hem makamı tevafuk ediyor. "Elhamdulillah, dedim. Benim müdafaama ihtiyaç bırakmıyor" Sonra hatırıma geldi ki : "Netice ne olacak?" diye merak ettim, gördüm:


deki iki cümle (tenvin sayılmak şartıyla) makam-ı cifrisi aynen binüçyüzaltmışiki (1362), eğer bir medde sayılmazsa binüçyüzaltmışüç (1363) eder. (Eğer o medde dahi sayılsa) tam tamına hıfz-ı İlâhî'ye pek çok muhtaç olduğumuz bu zamana ve bu senenin ve gelecek senenin hicrî aynı tarihine tevafuk ederek, bir seneden beri büyük bir dairede ve geniş bir sahada, aleyhimize ihzar edilen dehşetli bir hücûm karşısında, mahfuziyetimize te'minat ile teselli veriyor. Risale-i Nur 'un bu hadisede daha parlak fütuhatı me'murîn dairelerinde bulunmasından, şimdiki muvakkat tevkif bizi me'yus etmez ve etmemeli. Ve "Ayet-ül-Kübrâ"nın tab'ı sebebiyle müsaderesi, onun parlak makamına ve nazar-ı dikkati her taraftan ona celbetmesine bir ilânnâme telâkki ediyorum.
en güzel bir düstur-u tesellidir.
Ses Yok