Müdafalar | Müdafalar | 41
(1-190)
Bu teslimiyetle beraber, gayet kuvvetli bir tesanüde ve birbirinin kusuruna bakmamaya ve Risale-i Nur 'a karşı alâkayı gevşetmek değil, belki daha ziyade kuvvetleştirmeye şiddetle ihtiyacımız var.
Ben görüyorum, bize hücûm edenler en ziyade tesanüdümüzü bozmak istiyorlar ve en ziyade bana karşı ihanet derecesinde hürmeti kırmaya çalışıyorlar. Güya Risale-i Nur 'a karşı hürmet, benden ileri geliyor. Beni kırmakla, o kırılır diye, divaneliklerinden zannediyorlar. Hem şiddetli bir surette konuşmaktan beni men' ediyorlar.Tâ ki, hakikat-ı mes'ele anlaşılmasın ve Risale-i Nur sussun.
O bedbahtlar bilmiyorlar ki: Benim zaif dilimin susmasıyla, etrafta binler kardaşlarımın kuvvetli dilleri ve Risale-i Nur 'un memlekette intişar eden binler nüshalarının parlak lisanları konuşuyorlar. Ve susmazlar ve susturulmazlar.
Biz, onların bütün tazyik ve sıkıntı vermelerine karşı, imân-ı tahkiki kuvvetiyle ve sırrıyla kabre imân ile girmek ve şirket-i mâneviye ile her birimiz, yüzer lisanla dua ve tesbihat ve a'mâl-i saliha yapmak olan iki kudsî ve cihandeğer kıymetli ve medar-ı sürûr kazancımızla mukabele edip, geçmiş zahmetlerin sevaplarını ve mânevi lezzetlerini ve gelecek meşakkatların hazırda yokluğunu düşünerek, yalnız hazır saatteki musibete karşı, sabır içinde şükretmeliyiz.
Mâdem ben, sizin elemlerinizle de müteellimim ve sizden pek çok ziyade tazyike maruz olduğum halde, sabır ve tahammül ediyorum. Elbette sizler benim tesellilerime ihtiyacınız çok olmaz diye, çok teselli yazmıyorum.
Said Nursî


(Emniyet Müdürü, müdde-i umumi ile beraber, hapiste yanıma geldikleri vakit, bu mektubu verdim. O da vâliye vermiş.)
Emniyet dairesindeki hey'et-i zâbıtaya bir maruzatımdır. Efendiler,
Benim başıma evham yüzünden gelen hâdise ile, hey'et-i zabıta emniyet-i dahiliye cihetiyle çok alâkadardır diye, size de bir hakikatı beyan edeceğim. Çünki hem Kastamonu'da , hem Ankara'da, hem Isparta'da taharri me'murları ve komiserler bizim esrarımızı anlamak için çok temas ettiler. Kastamonu Zabıtası bildi ki, biz zâbıta vazifesine endişe vermek değil, belki yardım ediyoruz. Ve Isparta Zâbıtası dahi, müteaddit temasında bizi ve Risale-i Nur 'u ve Şakirdlerini, âsâyiş ve inzibat cihetinde yardımcı ve dost görmeğe başladılar. Hatta en mahrem esrarımızı ki, Isparta müdde-i umumisi dinlemesinden telaş ettiği halde, bilâ-tereddüt Isparta Zâbıtasına verecektim. Ve benimle gelecek sivil komiserler ile gönderecektim. Fakat beni kelepçelediler. Onlar da gelmediler. Ben de, gönderemedim.
Evet, gerçi şahsım itibariyle ehemmiyetsiz ve kıymetim yok. Fakat kırk senedir memleketin çok yerleriyle alâkadar olmuşum. O yerlerde ciddi dostlarım ve hakiki kardaşlarım ve Risale-i Nur dersinde arkadaşlarım kesretle varlar. Eğer onların vaziyeti, inzibat ve âsâyiş lehinde olmasa idi, elbette şimdiye kadar bir vukuatları görünecekti. Halbuki hem Eskişehir Mahkemesinde, hem bu def'ada, vukuata binaen değil, belki imkana bina edilmiş. Yani, "yapmış" diye ilişmiyorlar, belki "yapabilir" diye, evham yüzünden ilişiyorlar.
İşte buranın zabıtasına, en mahrem esrarımı bilâ- perva içine alan müdafaatımı, isterlerse takdim edeceğim. Çünki ekser vilayetlere Risale-i Nur ve Şakirdleri girmişler. Herhalde Denizli'ye (eğer girmemişse) girecek. Böyle hasbî, fahrî bir tarzda fenalığı, ahlâksızlığı, anarşiliği, serseriliği izaleye ciddi çalışan ve te'siratını Kastamonu'da ve Isparta havalisinde gösteren yılmaz, geri çekilmez bir inzibat kuvvetini, buranın emniyet dairesi nazara alıp, âsâyiş lehinde istimal etmek varken, bu kuvvete endişeli ve müttehem nazarıyla baksa, birkaç cihette zarardır diye arz ediyorum:
Ses Yok