Müdafalar | Müdafalar | 39
(1-190)
Daha çok emareler var ki, banakarşı bir habbeyi, evham ve garaz yüzünden yüz kubbe yapılmış. Hatta en acibi şudur ki, hiçbir şey bulamadıklarından, Eskişehir Mahkemesinden beraet kazandığımız, "Tarikatçılık ve cem'iyetçilik ve dini hissiyatı âlet etmek, emniyet-i dahiliyeye zarar vermek" ihtimali ve imkanı gibi, eski nakaratı tazalemek ve yüzelli sahifelik müdafaatım ile gayet kat'i reddedilen o asılsız bahaneler ile bizi muaheze etmeleridir. Ben, bütün o asılsız bahanelere karşı derim:
Eğer bu sekiz sene bana dikkatle bakan ve ilişmeyen Kastamonu hükûmetini ve dokuz sene evvel, bir-iki risalenin, bir-iki mes'elesiyle yalnız bir sene ceza verebilen, başkasına ilişmeyen Eskişehir Mahkemesini ve bir sene evvel Risale-i Nur 'un bütün eczalarını üç ay tetkikten sonra aynen iade eden Isparta Adliyesini itham edebilirlerse ve şimdi benim münasebetimle tevkif olunanların münasebetleri derecesinde, benimle ve Risale-i Nurla münasebetleri bulunan ve bu milletin ruhen en mübarek ve bir cihette ve keyfiyetçe ekseriyet teşkil eden o hadsiz ve zararsız mütedeyyin zatları mahkemeye sokabilirlerse, o vehham mu'terizler, Risale-i Nur 'un bu yeni mes'elesini, muannid ve hakkımda evhamlı Isparta müdde-i umumisi gibi, inceden inceye tedkike çalışıp, "o yirmi sene mahsûlünü birden bu senenin mahsûlüdür, hiç af kanununa rast gelmemiş." diye, bizleri onunla ittiham ederek, mahkemeye verebilirler.
Yoksa, koca bir milletin hatırı olan adâlet ve hak ve kanunu, bazı şahısların hatırı için kırmakla, en ziyade bitaraf ve hiç te'sirat-ı hariciye altına girmeyen ve padişahları âdi adamlar sırasında önünde diz çöktüren mahiyet-i adalet, onları dairesinin haricine atacak. Ben, Denizli Mahkemesine teslim olmuşum. Onu, hakkımda bir adâlet dairesi bilmek ve görmek, Hâlık'ımın rahmetinden beklerim.
Mâdem şimdi hayatım Denizli Mahkemesiyle alâkadardır. Elbette sıhhatim dahi ona bakar. Ben hastalığım için şefkatli bir hekim istedim, bekledim. Gelmeden, burada doktorların hey'etine yazdığım istirhamnâmeyi, şimdi benim bir resmi merciim mahkemenin hâkimlerine suretini takdim ediyorum. Doktorlara hitaben yazmıştım ki: Siz, hekim olmak haysiyetiyle şefkat etmek sizin meslekçe ehemmiyetli bir seciyeniz olması (1) ve hakikat-ı mevti ve ölüm mahiyetini her taifeden ziyade sizin bilmenizin lüzûmu (2) ve küçük bir kâinat hükmünde olan insanın teşrihatındaki hikmet-i Rabbaniye her meslekten ziyade mesleğinizde medar-ı nazar bulunması (3) nokta-i nazarda, müdde-i umumiden evvel bizimle alâkanız var. Çünki, bu mes'elemizde bütün vatanı alâkadar edecek olan Risale-i Nur 'a bir nev'i taarruz var.
Risale-i Nur ise, ism-i Hakîm ve ism-i Rahim'e mazhar olduğu için, en ehemmiyetli bir esası da şefkat olduğundan, büyük bir mânevi doktordur. Ve her gün nev-i beşerde otuz bin cenaze ile "ölüm haktır" diye imza edilen hakikat-ı mevtin tılsımını ve dehşetli ölümün sevimli muammasını açarak, sırr-ı Kur'an ile ölümü, yüzbinler adam hakkında idam-ı ebedi mahiyetinden çıkarıp terhis tezkeresine çeviren ve ehl-i iman hakkında ölüm, terhis tezkeresi olduğunu o derece kat'i ispat etmiş ve hakiki teselli vermiş ki, yirmi seneye yakındır zındıklara, maddiyunlara, tabiiyyunlara meydan okuduğu halde, hiçbir feylesof, hiçbir mes'elesini cerh edememiş olan Risale-i Nur'u müdafaaya mecbur olduğumdan ve sıhhatim birkaç vecihle muhtel olmasından, nazar-ı şefkatinizi ciddi bir surette rica ediyorum. Çünki :
Ben, onsekiz senedir, bir içtimâi hastalık sebebi ile haps-i münferid hükmünde münzevi yalnız yaşamışım ve yirmi senedir yine içtimâi bir manevi rahatsızlık cihetiyle, hiçbir gazeteyi ne okudum ve ne dinledim ve ne de merak ettim. Ve yine ehemmiyetli bir maraz-ı içtimai cihetiyle, şimdi iki sene ve iki aydır zemin yüzündeki harblerden ve hâdiselerden, hiçbir haber almadım ve merak etmedim ve sormadım. Halbuki ben, Risale-i Nur itibarıyla binler adam kadar alâkadarım. Sâniyen : Gerçi ben, onsekiz sene haps-i münferid hükmünde yalnız bir odada yaşamışım. Fakat menzilim, bu haps-i münferid gibi dar, rutubetli, ufunetli, manzarasız, güneşsiz değildi; teneffüs ederdim. Bir iki dostum ile görüşürdüm. Hem şimdi ihtiyarım, yetmiş yaşındayım. Hem zaifim, iyi bir hizmetçiye ihtiyacım var. Hem kırk elli senelik bir kulunç illetine müptelayım. Soğuğa dayanamıyorum. Bu geçen Ramazan'da yalnız iki ekmek yiyebildim. Onun için benim sıhhatimin muhafazası, bu ağır şerait altında, vazifenize ve hizmetinize bakar. Benim ehemmiyetsiz şahsım, şahsım itibarıyla sıhhatim dahi ehemmiyetsizdir. Fakat mâdem zararsız bir surette, hem vatan hem millete, hem idareye, hem âsâyişe, hem inzibata büyük faideleri tahakkuk eden ve yüzbin adamlar, onunla imanlarını tehklikelerden kurtaran ve yüzotuz risale, binler nüshalarıyla nâşir-i efkârı bulunan ve dünya cereyanlarından hiçbir cereyanla alâkası bulunmayan ve siyasetten bil-külliye tecerrüd eden ve asılsız bir evham yüzünden, bir seneden beri aleyhine hücûm planı çevrilen imânî ve Kur'ânî ve sırf uhrevî bir tâife-i azimenin müdafaası ve evhamın zararından kurtulması, benim sıhhatım ile ve i'tidal-i demimle bağlanmış.
Elbette siz, binler masum şâkirdlerin hayır dualarını kazanmak niyetiyle, sıhhatimin şeraitine ciddiyetle bakarsınız. "Tevkif altına alınmış bir müttehem adamın sıhhati ne ehemmiyeti var" diye yalnız resmi baksanız, hekimlikteki hikmet ve şefkat ve insaniyet incinecekler. Benim de şimdiki insanlardan ümidim kesilecek.
Hayli ihtiyar, çoktan hasta ve çok zaif ve cidden tam müteessir mevkuf
Said Nursî
Ses Yok