kelimesi bir kelâm iken, onların herbirinin kulağına gitmesi gibi; o bir avuç toprak dahi, herbir kâfirin gözüne gitti; herbiri kendi gözü ile meşgul olup, hücumda iken birden kaçtılar.
Hem Gazve-i Huneyn’de, başta İmâm-ı Müslim olarak ehl-i hadîs haber veriyorlar ki: Gazve-i Huneyn’de -Bedir gibi- küffar, şiddetle hücum ederken, yine bir avuç toprak atıp,
diyerek, herbirinin kulağına bir
kelimesi girdiği gibi; biiznillah, herbirinin yüzüne bir avuç toprak gitti. Gözleriyle meşgul olup, kaçtılar. İşte Bedir’de ve Huneyn’deki hârika olan şu hâdise, esbab-ı âdi ve kudret-i beşer dâhilinde olmadığından, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân
ferman eder. Yâni, “O hâdise, kudret-i beşer hâricindedir. Kuvve-i beşeriye ile değil; belki fevkalâde bir sûrette, kudret-i İlâhîye ile olmuştur.”
İkinci Misâl: Başta Buhârî, Müslim, kütüb-ü sahîha haber veriyorlar ki: Gazve-i Hayber’de bir Yahudî kadını, bir keçiyi biryan yapıp pişirmiş, gâyet müessir bir zehir ile zehirlemiş. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’a göndermiş. Sahâbeler yemeye başladılar. Birden ferman etti:
Yâni, pişirilen keçi bana der ki: “Ben zehirliyim” diye haber veriyor. Herkes elini çekti. Fakat o şiddetli zehirin te’sirinden, Bişr İbni’l-Berra’, aldığı bir tek lokmadan vefat etti. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, o Zeyneb ismindeki kadını çağırdı. Ferman etti: “Neden böyle yaptın?” O menhuse dedi: “Eğer peygamber isen, sana zarar vermeyecek; eğer pâdişâh isen, insanları senden kurtarmak için yaptım.” Ba’zı rivayette onu öldürtmemiş, ba’zı tarîkte öldürtmüş. Ehl-i tahkik demiş ki: Kendi öldürtmemiş; fakat Bişr’in veresesine verilmiş, onlar öldürmüşler. Şu vak’a-i acîbedeki vech-i i’câzı gösterecek iki-üç noktayı dinle:
Birincisi: Bir rivayette var ki, o keçinin kavli haber verdiği vakit, ba’zı sahâbeler de işittiler.