Tevrat’ın bir âyeti daha:
İşte şu âyette “Muhammed” lafzı, Muhammed ma’nasında Süryânî bir isimle gelmiştir.
Tevrat’ın diğer bir âyeti daha:
İşte şu âyette, Benî İshâk’ın kardeşleri olan Benî-İsmâil’den ve Hazret-i Mûsa’dan sonra gelen peygambere hitab ediyor.
Tevrat’ın diğer bir âyeti daha:
İşte “Muhtar”ın ma’nası; “Mustafa”dır, hem ism-i Nebevîdir. İncil’de, İsâ’dan sonra gelen ve İncil’in birkaç âyetinde “Âlem Reisi” ünvanıyla müjde verdiği Nebînin tarifine dâir:
İşte şu âyet gösteriyor ki: “Sâhib-üs-seyf ve cihâda me’mur bir peygamber gelecektir.” Kadîb-i Hadîd, kılınç demektir. Hem ümmeti de O’nun gibi sâhib-üs-seyf, yâni cihâda me’mur olacağını, Sûre-i Feth’in âhirinde
âyeti, İncil’in şu âyeti gibi, başka âyetlerine işâret edip, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm sâhib-üs-seyf ve cihada me’mur olduğunu İncil ile beraber i’lân ediyor.
Tevrat’ın Beşinci Kitabının Otuz Üçüncü Bâbında şu âyet var: “Hak Teâlâ, Tûr-i Sîna’dan ikbal edip bize Sâîr’den tulû’ etti ve Fâran Dağlarında zâhir oldu.”