Altıncısı: Askelân-ul Hımyerî nâm ârif-i billah, bi’setten evvel Kureyşîleri gördüğü vakit, “İçinizde da’va-yı Nübüvvet eden var mı?” “Yok” derlerdi. Sonra bi’set vaktinde yine sormuş; “Evet” demişler, “Biri da’va-yı Nübüvvet ediyor.” Demiş: “İşte âlem onu bekliyor.”
Yedincisi: Nasâra ulemâ-yı benâmından İbn-ül Alâ, bi’setten ve Peygamber’i görmeden evvel haber vermiş. Sonra gelmiş. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ı görmüş demiş:
Yâni: “Ben senin sıfatını İncil’de gördüm, îman ettim. İbn-i Meryem, İncil’de senin geleceğini müjde etmiş.”
Sekizincisi: Bahsi geçen Habeş pâdişâhı Necâşî demiş:
Yâni: “Keşki şu saltanata bedel Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’ın hizmetkârı olsaydım. O hizmetkârlık, saltanatın pek fevkindedir.”
Şimdi, ilhâm-ı Rabbânî ile gaibden haber veren bu âriflerden sonra; gaibden ruh ve cin vasıtasiyle haber veren kâhinler, pek sarîh bir sûrette Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın geleceğini ve nübüvvetini haber vermişler. Onlar çoktur; biz, onlardan meşhurları ve ma’nevî tevâtür hükmüne geçmiş ve ekser tarih ve siyerde nakledilmiş birkaçını zikredeceğiz. Onların uzun kıssalarını ve sözlerini siyer kitaplarına havale edip, yalnız icmalen bahsedeceğiz.
Birincisi: Şıkk isminde meşhur bir kâhindir ki; bir gözü, bir eli, bir ayağı varmış. Âdeta yarım insan... İşte o kâhin, ma’nevî tevâtür derecesinde kat’i bir sûrette tarihlere geçmiş ki; Risâlet-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm’ı haber verip, mükerreren söylemiştir.
İkincisi: Meşhur Şam kâhini Satih’dir ki; kemiksiz, âdeta âzâsız bir vücûd, yüzü göğsü içinde bir acûbe-i hilkat ve çok da yaşamış bir kâhindir. Gaibden verdiği doğru haberler, o zaman insanlarda şöhret bulmuş. Hatta Kisra (yâni Fars pâdişâhı) gördüğü acib rü’yayı ve velâdet-i Ahmediyye (A.S.M.) zamanında sarayın on dört şerefesinin düşmesinin sırrını Satih’ten sormak için, Muyzan denilen âlim bir elçisini göndermiş. Satih demiş: “On dört zât sizlerde hâkimiyet edecek, sonra saltanatınız mahvolacak. Hem birisi gelecek, bir din izhar edecek.