Zülfikar Risalesi | 29. Mektubun Sekizinci kısmının İkinci | 16
(1-16)

Kâinatta nazarı, kör tabiat yerine, şuurlu, hem rahmetli bir san'at-ı
                                           İlâhî onun medâr-ı bahsi, tabiattan bahsetmez.

Kör kuvvetin yerine; inâyetli, hikmetli bir kudret-i İlâhî ona medâr-ı
                                        beyân. Onun için kâinat, vahşetzar sûret giymez.

Belki muhatâb-ı mahzunun nazarında oluyor bir cem'iyyet-i ahbab.
               Her tarafta tecâvüb, her canibde tahabbüb; ona sıkıntı vermez.

Her köşede istînas, o cem'iyet içinde mahzunu vaz'ediyor. Bir hüzn-ü
                          müştakane, bir hiss-i ulvî verir; gamlı bir hüznü vermez.

İkisi birer şevki de verir: O yabanî edebin verdiği bir şevk ile nefis
                       düşer heyecana, heves olur münbasit; ruha ferah veremez.

Kur'anın şevki ise: Ruh düşer heyecana, şevk-i meâlî verir. İşte bu sırra
                             binaen, Şeriat-ı Ahmediyye (A.S.M) lehviyyatı istemez.

Bâzı âlât-ı lehvi tahrim edip, bir kısmı helâl diye izin verip.. Demek
                 hüzn-ü Kur'anî veya şevk-i Tenzilî veren âlet, zarar vermez…

Eğer hüzn-ü yetîmî veya şevk-i nefsanî verse, âlet haramdır. Değişir eş-
                                                          hasa göre; herkes birbirine benzemez.

Ses Yok