Zülfikar Risalesi | 29. Mektubun Sekizinci kısmının İkinci | 13
(1-16)

İlmindeki istiğrak: Hem ulûm-u kevniyye, hem ulûm-u İlâhî, onda merâtib-i delâlât, rumuz ile işarat, sûreler surlarında cem'etmiştir
                                                                                                               cinânı.

Makasıd ve gayâtta: Muvâzenet, ıttırad, fıtrat desatirine mutâbakat,
                                      ittihad; tamam müraat etmiş, hıfzeylemiş mizanı.

İşte lâfzın ihâtasında, mânanın vüs'atında, hükmün istiâbında, ilmin
                              istiğrakında, müvazene-i gayâtta câmiiyyet-i pürşânı!..

Dördüncü unsur ise: Her asrın derece-i fehmine, edebî rütbesine, hem her asırdaki tabakata, derece-i istîdad, rütbe-i kabiliyyet nisbetinde;
                                                                                 ediyor bir ifaza-i nuranî.

Her asra, her asırdaki her tabakaya kapısı küşade. Güya her demde,
                                          her yerde taze nâzil oluyor o Kelâm-ı Rahmânî.

İhtiyarlandıkça zaman, Kur'an da gençleşiyor. Rumuzu hem tavazzuh
                  eder, tabiat ve esbabın perdesini de yırtar. O hitâb-ı Yezdânî.

Nur-u tevhidi, her dem her âyetten fışkırır. Şehadet perdesini gayb üstünden kaldırır. Ulviyyet-i hitabı dikkate dâvet eder. O nazar-ı insânı.

Ki o lisan-ı gaybdır; şehadet âlemiyle bizzât odur konuşur. Şu unsurdan
                                                bu çıkar hârika tazeliği bir ihâta-i ummânî!

Te'nîs-i ezhan için akl-ı beşere karşı İlâhî tenezzülât. Tenzil'in üslûbun-
                                          da tenevvü-ü mûnisliğidir mahbub-u ins ü cânı.

Beşinci Menba' ise: Nakil ve hikâyatında, ihbar-ı sâdıkada esasî nok-
                         talardan hâzır müşahid gibi bir üslûb-u bedi-i pür-maânî

Naklederek, beşeri onunla îkaz eder. Menkulâtı şunlardır: İhbar-ı ev-
                                      velîni, ahvâl-i âhirîni, esrar-ı cehennem ve cinânı.

Hakaik-i gaybiyye, hem esrar-ı şehadet, serâir-i İlâhî, revâbıt-ı kevnîye
                                                                     dair hikâyatıdır hikâyet-i ayânî

Ki ne vâki reddeylemiş, ne mantık tekzib etmiş. Mantık kabûl etmezse
                        red de bile edemez. Semâvî kitabların ki matmah-ı cihanî.

İttifakî noktalarda musaddıkane nakleder. İhtilâfî yerlerinde musah-
hihane bahseder. Böyle naklî umûrlar bir “Ümmî” den sudûru hârika-i
                                                                                                           zamanî...

Altıncı Unsur ise: Mutâzammın ve müessis olmuş Dîn-i İslâma. İslâmi-yet misline ne mâzi muktedirdir, ne müstakbel muktedir; araştırsan
                                                                                         zaman ile mekânı!..

Arzımızı senevî, yevmî dairesinde şu hayt-ı semâvîdir; tutmuş da dön-dürüyor. Küreye ağır basmış, hem dahi ona binmiş. Bırakmıyor isyanı.

Yedinci Menba' ise: Şu altı menba'dan çıkan envâr-ı sitte, birden eder imtizac. Ondan çıkar bir hüsün, bundan gelir bir hads, vâsıta-i nurânî.

Şundan çıkan bir zevktir; zevk-i i'câz bilinir, tâbirine lisanımız yetiş-
        mez. Fikir dahi kasırdır; görünür de tutulmaz o nücum-u âsumânî.

Onüç asır müddette meyl-üt tahaddî varmış Kur'anın a'dâsında, şevk-i
                 taklid uyanmış Kur'anın ahbabında. İşte i'câzın bir bürhânı...

Ses Yok