RİFAT FİLİZER
l923 Konya'da dünyaya geldi, l948'de Afyon Hapishanesinde Bediüzzaman Said Nursî ile birlikte yatmıştır. l993 Ağustos'unda rahmet-i Rahmana erdi.
Hatıra ve intibalarını kendi ifadeleriyle takdim ediyoruz.
"Anne tarafından Peygamberimizin (a.s.m) sülâlesine mensubum, Âl-i beytten bir grup Horasan'a gitmiş. Orada da ayrılan bir grup Irak'ın Kerkük vilâyetine yerleşmiş. Bunlardan bir kısmı da o zaman Rum diyarı tâbir edilen Anadoluya gelerek, Anadolunun İslâmlaşmasında büyük hizmetler ifâ etmiş. İşte benim neslim, Kerkük'ten gelip Konya'nın Bozkır ilçesine yerleşenlere dayanır. Halen Kerkük'te de akrabalarımız vardır.
"Dedem Muhammed Kudsî Efendi Konya'dan kalkıp, 60 gün kadar yol yürüdükten sonra Şam'a vâsıl olmuş ve Hicrî l2. asrın müceddidi Mevlâna Hâlid-i Bağdâdî ile görüşerek, Anadolu halifeliğini almış. Tekrar memleketine dönerek irşad hizmetine devam etmiş.
"Muhammed Kudsî Hazretlerinin en büyük oğlu ve birinci halifesi Muhammed Bahaeddin'dir. Baheddin'in üç oğlu olmuştur.
l. Zeynelâbidin (Medîne'de medfundur.)
2. Rifat (Konya'da medfundur)
3. Ahmed Ziya (Mekke-i Mükerremede medfundur.)
"Rifat Efendinin en büyük kızı olan Ayşe Sıddıka'nın en büyük oğluyum. Babam Mahmud Efendi ve amcam Ziya Efendi Islah-ı Medârisde tahsil görmüştür.
"l924'den l942 yılına kadar hayatım çok çalkantılı geçti. Babam küçük yaşta vefat ettiği için, tahsil ve terbiyemle babamın arkadaşlarından Veyiszade Mustafa Kurucu Efendi alâkadar oldu.
"İmam şuurunu Pîrî Mehmed Paşa Camiinde bu hocadan aldığım feyizlerle kazandım. l942 senesine kadar, cemiyetin içinde bulunan birtakım menfi cereyanlara hocam merhumun ikazları sayesinde kapılmadım.
"Daha önceleri Bediüzzaman Said Nursî ismini işitiyordum. Ancak yakînen alâka duymam lise çağlarında iken oldu. Bu alâkamın inkişafında Ziya Arun ile Mehdî Halıcı'nın mühim tesirleri oldu.
"l942 yılında Sabri Halıcı vasıtasiyla Üstada bir mektup göndermiştim. Üstad mektubu alınca beni talebeliğe kabul ettiğini söylemiş.
"Bu esnada Gençlik Rehberi ile birlikte bazı risaleleri okumuş, çevreme de tanıtmaya çalışıyordum. Risaleleri okudukça içimdeki îman çekirdeğinin inkişaf ettiğini hissediyordum.
"Üstad ve Risale-i Nur ile karşılaştığımda bir ön tetkik ihtiyacı hissetmedim. Çünkü bu eserlerle karşılaşır karşılaşmaz, aradığım İslâm ruhu taşıdığını gördüm.
"Çevreme Risale-i Nur'u ve Üstadı tanıtmak için devamlı bir gayret içinde idim. Mesaimi daha ziyade gençler üzerinde teksif etmiştim. Bu arada Pîrî Mehmed Paşa Camiine devam eden ve PTT nin telgraf bölümünde çalışın Ermenekli Zübeyir Gündüzalp ile karşılaştım. Kendisi ile altı aya yakın meşgul oldum. Çevrede her sahadaki bilgisi ve kültürü ile temayüz etmiş olan Zübeyir Gündüzalp Risale-i Nur'u tanımış oldu. Bu hizmete vesile olmaktan dolayı kendimi gerçekten bahtiyar hissederim.
Üstadı ilk görüşüm.
"l947 yılına kadar bu nevi hizmetlerim devam etti. l947 yılında asker olarak Ankara'ya gittim. l948 yılında, askerlik vazifem devam ettiği sırada, bir mektupta ismimin yeralması üzerine, görevli olduğum birliğe gelinerek, çantam ve karyolam aranmış, Risaleler ve Kur'ân-ı Kerîm bulunmuştu. Gece saat 3 civarında polisler beni alarak l. Şubeye getirdiler. İfadeden sonra bana 'Nurcu olmadığını söyle, serbest bırakalım' dediler. Nurculuğu reddedemeyeceğimi söyleyince beni kıt'ama iade ettiler. Dokuz gün kıt'ada mahpus kaldım. Sonra Ayaş'ta bir alaya götürdüler. Orada iki ay kaldım. İki ay sonra alay karargâhına çağırtılarak, iki jandarma nezaretinde önce Ayaş'tan Ankara'ya, sonra da Ankara'dan Afyon'a götürüldüm.
"23 Nisan l948 'de Afyon'a indik. Doğruca Afyon hapishanesine götürüldüm ve 2. koğuşa yerleştirildim. Orada A. Feyzi Kul ile birlikte altı ay kaldım.
"A. Feyzi Kul bana Üstadın yerini tarif etti. Bir teneffüs esnasında, bahçeden, eserlerini tanıyışımdan altı sene sonra Üstadı görmek nasip oldu. Karşılıklı selâmlaştık.
"Afyon hapishanesinde Nur talebeleri benimle birlikte l9 kişi olmuştu. Üstad bu rakam üzerine 'Fesübhânallah! Afyon hapsinde bu l9 rakamı İsm-i Âzama tevafuk etti' buyurdular. Üstadın bulunduğu koğuşun karşısında bir koğuş daha vardı. Orada da İstanbul ve Çanakkale boğazlarının haritalarını Ruslara veren komünist bir mahkûm bulunuyordu. Gariptir ki, Üstada onca zulmü yapan hapishane idaresi bu mahkûma karşı gayet müsamahakâr davranıyordu. Bir refakatçi nezaretinde, istediği zaman şehre çıkıp gezebiliyordu.
"Diğer taraftan da, yaşlı ve hasta Bediüzzaman'a her türlü merhametsizce muamele lâyık görülüyor, hava almak için pencere kenarına bile yaklaştırılmıyordu. Hapishanenin suyu alt katta olduğu için çoğu zaman Üstadı susuz bırakıyorlardı. Bütün bu muamelelere karşı, Üstad sabırlı mukabele ediyor, beddua dahi etmiyordu.
"Üstada hizmetle vazifelendiriliyorum"
"Hapishane idarecileri, defalarca müracaattan sonra, benim, Üstadın hizmetlerini görmeme müsaade ettiler. Her gün ikindiden sonra yanına çıkar, hizmetini yapar ve sularını getirirdim. Bu hizmetlerim esnasında sayısız iltifatlarına mazhar oldum. İki mühim sözünü hiç unutamam. Birincisi şudur; 'Rifat, seni yirmi ferik, üç miralay olarak kabul ediyorum. ' İkinci de şu idi: 'Rifat, üstadlarım devamlı olarak (şehadet parmağını uzatarak) 'Bu çocukla meşgul ol' diye üzerinde durdular. Bunun sırrını anlayamadım. Şimdi senden soruyorum, sen kimlerdensin?' demesi üzerine ben de, 'Üstadım, Konya Ayân azasi Zeynelâbidin'in kardeşinin torunuyum' deyince, 'Fesübhânallah, demek üstadlarımın beni ikaz etmelerindeki sebep buymuş. Demek ki onlar seni bana teslim etmişler' buyurmuşlardı.
"Bu altı ay zarfında müteaddit defalar mahkemeye çıktık. Hapishanede çok azılı katiller vardı. Nur'lardan aldıkları dersler sayesinde çoğu ıslah-ı lhal etti.
"O büyük bir mücahittir ve tektir"
"Üstadı, Emirdağ ve Isparta'da kaldığı zamanlarsık sık ziyaret ettim. l957 senesinde Aziziye Camiinde Said Gecegezen'le tanıştım. O da küçük bir Zübeyir oldu. Ahmed Gümüş'ün de yetişmesine vesile oldum. Bu meyanda birçok kimselere Üstadı ve Risale-i Nur'u tanıttım.
"Konya'da Üstadı çok iyi bilenlerden birisi de Ali Ulvi Kurucu'nun amcası, Hoca Veyiszade Mustafa Kurucu'dur. Üstadımız hakkında şöyle derdi: 'O büyük bir mücahittir ve tektir, bizler post adaylarıyız. Post üzerinde oturur, tesbih çekeriz. Ben yarım saat hapishane hayatına dayanamıyorum. O vazife yalnız ona münhasırdır.'
"Üstadımız da Hoca Veyiszade hakkında, 'Ben o muhteremi tanıyorum. Mânen benim yardımcılarımdandır. Bana çok dua etsin. Ona çok çok selâmımı götürün' demişti.
"Abdülmecid Ünlükul'la münasebetim"
"Üstadımızın kardeşi Abdülmecid Ünlükul'la da münasebetlerim olmuştur. Hocamızın İman Dalı ve Dü Mezhebi isimli eserlerinin hazırlanmasına yazıhanemde bizzat müzaheret ettim. Risale-i Nur Külliyatından Mesnevi-i Nuriye'nin Arapçadan Türkçeye çevrilmesi de benim ricam ve Üstadımızın emir buyurmaları neticesi, yine hocamız Abdülmecit tarafından icrâ edildi.
"l959 yılı sonlarında, Üstad Konya'ya teşrif etti ve Mevlâna Meydanına indi. Öğle namazını Selimiye Camiinde eda ettiler. O gün Konya tarihî bir gün yaşıyordu.
"Öğle namazından sonra Üstad Mevlânâ'yı ziyaret etmek istedi. İç kapıdan girip, bir iki adım attıktan sonra durdu ve ellerini açarak dua etti. Daha sonra kardeşi abdülmecid Efendiyi ziyaret etmek istedi. Ancak polislerin mâni olması üzerine, kardeşi ile ancak kapıda ayak üstü görüşebildiler. Daha sonra Konya'dan ayrıldı.
"Allah gani gani rahmet eylesin."