ABDURRAHMAN CANTEKİNLER
1930'da Konya'da doğdu. İlk, orta ve lise tahsilin Konya'da yaptı. Ankara Tıp Fakültesinden mezun oldu. İlk görev yeri Arapkir (3,5 yıl). Tekrar Ankara'ya döner, operatör ve hastanede başasistan olur. O tarihlerde Devrin Afganistan Başbakanı Mayvantal âni bir kriz geçirir. Ameliyatını Abdurrahman Cantekinler ve Muzaffer Özerkut birlikte yaparlar. Babasının arzusu üzerine 1966 yılında Konya'ya gelir. Emekli olmadan Konya'da kasım Şifa Hastahanesini açarlar. Bu hastahanenin Başhekimi, Cerrahi Operatörü ve sahibi olarak görev yapmaktadır.
Abdurrahman Cantekinler ile görüşmemiz mülakat şeklinde oldu.
Milyonların imanını kurtaran, ölümsüz eser, Risale-i Nur Külliyatını nasıl ve ne zaman tanıdınız?
1947-1948 yılları arasında Abdülmuhsin Elkonevi (Muhsin Alev) kanalı ile tanıdım. O yıllarda Konya Lisesinde talebe idim. Yine o yıllarda bizim akran diyebileceğimiz çok değerli liseli kardeşlerimiz vardı. Hasan Tahsin Oğuz, Ziya Nur Aksun, Feyzi Halıcı, Mehdi Halıcı, Ahmed Atak Hatipoğlu, Selahaddin Erdoğan, Kamil Öztürk.
Büyüklerden de merhum Halıcı Sabri ve yine merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabey vardı. Özellikle Zübeyir Ağabey bizlere ders yapardı. Yalnız Abdülmuhsin Elkonevi'nin bana karşı çok yakın himmetini unutmak mümkün değil. Risale-i Nur'dan aldığımız şevk ile o yıllarda çok hareketli idik.
Bediüzzaman'ı ziyaret etmek nasip oldu mu? Olduysa kaç yıllarında ve ne gibi gelişmeler oldu?
Efendim, Risale-i Nur Külliyatını tanınyınca Hz. Üstadı her an görmeyi kalbime yerleştirmiştim. Zaten fırsat arayıp kolluyordum. O tarihlerde bizim evlerde ev turşusuna çok meraklıydılar. Taze turşuluk sebzeler de Akşehir'de vardı. Bu vesile ile Akşehir'e gittim. Fakat bütün aklım Hz. Üstaddaydı.
Üstadın selâmını söyleyince Adalet Bakanı telâşa kapıldı
Üstü açık bir kamyona rastladım. Emirdağ'a gidiyormuş, hemen atladım. İner inmez Üstadı soruşturdum. Evini gösterdiler. Evine gittim. Üstad Mustafa Sungur ile bana haber gönderip demiş: "O benim misafirimdir. Bugün meşgulüm, yarın gelsin." Ayrıca kendilerinin çok zamanlar yediği tirit yemeğini de benim yemem için göndermiş. Böylece o yemeği yemek de nasip oldu. Sene 1949 sonları idi.
Hayrettir, o gece Emirdağ'da kaldığım otelde ihtilam olmuşum. Kalktım abdestimi aldım, namazımı kıldım ve kendi kendime, "Demek Üstad hazretleri bizleri abdestli ve ter temiz görmek istiyor" dedim.
"Abdurrahmanlar cesur olur"
Neticede, Hazreti Üstad ertesi sabah beni kabul etti. Mübarek ellerini öptüm. Memnun ve mütehassis idim. Bana hitaben, "Evladım, sen de bir Abdurrahman'sın. Abdurrahmanlar cesur olur. Ben sana vazife veriyorum, Ankara'ya gittiğinde Adliye Vekili Ruknettin Nasuhioğlu ile görüşeceksin. Yalnız bu selâm Adliye Vekili olduğu için değil, Nasuhi Şeyhi Rukneddin Efendinin torunu olduğu cihetle size selam gönderdi, diyeceksin" dedi.
Yıl 1950. Ankara Tıp Fakültesini kazanmıştım. Ankara'ya gittim. O yıllarda bizden önce mezun olan kardeşlerimizden Muhsin Alev ve Ziya Nur Aksun Ankara'da idiler. Ankara'ya varınca ilk işim Hazret-i Üstadın selâm emaneti idi. Muhsin Alev, Ahmed Atak ile birlikte Adliye Vekili Rukneddin Nasuhioğlu Beyle görüşmeye gittik. Randevu aldık. O yılların üniversitelisi idik ve bizi odasına kabul ettiler.
Kendimizi takdim ettik ve akabinde, "Ziyaretimizin maksadı Hazret-i Bediüzzaman'ın selâm mevzuatıdır" dedik.
"Siz neci oluyorsunuz?"
Bunu der demez bize gayet hiddetli olarak cevaben dedi ki: "Siz neci oluyorsunuz? O adamın peşinden niye gidiyorsunuz? Ben şimdi sizin isimlerinizi alıp tahikikat açtıracağım, v.s."
Vaziyete baktım. Ziya Aksun ile Muhsin Alev biraz çekingenlikten dolayı sustular. Bunun üzerine ben Bakan Beye gayet cesurane olarak hiç çekinmeden ve yüksek bir sesle dedim ki:
"Sen necisin? Sen kenidini ne zannediyorsun? Said Nursi Hazretlerinin sana ihtiyacı yok. Size muhtaç da değil. Sizin dedenizden dolayı ve o cihetle size selâm gönderdi. Ben size Risale-i Nurları okumayı tavsiye ederim. Bediüzzaman'ın eserlerinde iman hakikatları var, müjdeler var. Başta Gençlik Rehberi'ni okuyun, bakın içinde neler göreceksiniz. Gençlik müthiş bir bunalım içinde, buhran geçirmektedir. Bir kurtarıcı arıyor. İşte Risale-i Nurlarda kurtuluşun çareleri var. Efendim, okuyun bunları."
Bunun üzerine Adliye Bakanı sustu ve mânen sarsıldı ki, o eski, tehditkârane hali kayboldu. Ve bize güleryüz göstermeye çalıştı. Ve "Her zaman sizi beklerim" dedi.
Yani şunu ifade etmek istiyorum. Hazret-i Üstadın bana Emirdağ'da, Tıp Fakültesine gideceğim aylarda, "Abdurrahmanlar cesur olur" tabiri ve "Sana vazife verdim" sözleri tahakkuk etti. Bu âşikâr bir kerametti ve zahir oldu...
Tekrar Hazret-i Üstadla bir mülâkatınız oldu mu?
Hayır, olmadı. Yalnız şimdi doktor olan kızım dünyaya gelmişti. "Ne isim koyayım?" derken, o gece rüyamda Hz. Üstadı gördüm, "Kızının ismini Nursel koy" dedi ve uyandım. Aynı ismi koydum.
* * *
Bu mülâkatı gerçekleştiren Halil Uslu kardeşime teşekkür ediyorum.