İBRAHİM ENSARİ
"Okulda inançlarımı kaybetmiştim"
"Dindar bir aile çocuğuydum. Okul benim manevî inançlarımı almıştı. Mesleğimin ilk üç yılında boşlukta çırpınıp durdum. Her hareketimde aileme ters düşer, onları incitirdim. Mualliğimin dördüncü yılında dinî eserlere karşı bir alâlak meydana geldi. Birçok dinî eser ve dergi almaya başladım. Fakat, diyebilirim ki, fiili olarak bende bir etki yapmadı. Sadece bazen inandığım, bazen de tereddütlere düştüğüm oluyordu.
"Risale-i Nur okursan imanını kurtarırsın"
"1954'ün sonlarına doğru benden daha beter durumda olan bir arkadaşımla görüşmemde bana, 'Risale-i Nur okursan imanını kurtarır, tereddütlerden kurtulursun' dedi. Bu hitap nefsime çok ağır geliyor, adeta isyan ediyordum. Ben Gürpınar'da, arkadaşım ise Van'daydı. Hafta tatillerine bir araya geldiğimizde hep aynı sözlere muhatap oluyordum. Allah nasip edecek ve hidayet kılacak ki, beraber Hamid Hocaya (Molla Hamid Ekinci) giderek Hutbe-i Şamiye ile Gençlik Rehberi'ni aldık. O günden sonra hayatım tamamen değişti. Kendimi yeniden Müslüman olmuş kabul ettim. Fazla teferruata girmeyeceğim.
"1959 yılında yedek subaylığa gittik. Kayıttan sonra verilen izin süresinden faydalanarak, gece gündüz görmenin aşkiyle tutuştuğum Üstadımı görmek için Emirdağ'a gittim.
"Üstadı görebilmenin heyecanıyla titriyordum."
"Emirdağ'a geldik' dediklerinde, daha arabada, sıtmaya tutulmuş gibi titremeye başladım. Çalışkan'ların dükkânında tirreyen ellerimle bir bardak çayı içemedim. Bu durum onların da dikkatini çekti. 'Kardeşi biraz gezdirin, abdest aldırın, belki sakinler' dediler.
"Fakat ne mümkün! Merhum Ceylan'la beraber görüşmeye gittik. Beş kişiydik, ziyaretçilerin ikisi ilahiyatçıydı. Ve altıncı, yedinci ziyaretleriydi. Hülasa kapıdan girip selâm verince bende ne heyecan ve ne de titreme kaldı. Ellerini öptük. İşaret buyurmaları üzerine oturduk. Kendileri karyolada ve yatakta oturmaktaydı. Aramızda rahmetli Ceylan oturuyor, bizim dediklerimizi, Üstada, Üstadın dediklerini de bize aktarıyordu.
"Bu durumu izah için de, 'Üstad bazen konuşmaktan men edilir' diyordu. Ben de içimden Üstad konuşsa, bizzat sesini duysam diyordum. Bazı hediyeler içimden geçiyordu.
"Üstad öğretmenleri çok sevdiğini söylüyordu"
"Birdenbire Ceylan'a, çekil diyerek, kendisi bize hitap etmeye başladı. Risalelerden, Rusya esaretinden, Menderes ve Menderes'in Emirdağ'a gelişinden bahsetti. Öğretmenleri çok sevdiğini, bu dini yıkanların da onlar olduğunu, yükseğe kaldıranların da yine onlar olacağını söyledi. Vanlı olmak sebebiyle iltifat göstererek, 'Yalnız gelseydin seni misafir ederdim, fakat kalabalıksınız' buyurdular.
"Tekrar göremem diye bütün dikkatimle kendisini izliyordum. Fakat rahatsız oluşlarının farkında değildim. Bir ara hiddetle, 'Bana bakmayın' dediler. O ara Ceylan, 'Üstad nazara geliyor, bakmayın' dedi.
"Ellişer kuruş yol harçlığı verdi"
"O güzelliği ve gözlerindeki çekiciliği tariften acizim. Sonra bize ellişer kuruş yol harçlığı verdi. 'Zübeyir, tatlım var mı?' dedi. O da, 'Hayır Üstadım, kalmamış' deyince kese kâğıdından dokuz bisküvi verdi. Saydırmak suretiyle dördümüze ikişer, berine de bir tane düştü. Kalktığımızda artık elini öpme müsaadesi vermedi. Huzurunda iki buçuk saat kaldığımızı, dışarıda ilahiyatçı kardeşler söylediler. Çünkü onlar her gelişlerinde beş veya on dakika kalabiliyorlarmış. Uzun ziyaret esnasında gördüğümü çok kısa olarak hülasa etmeye çalıştım. Nakıs fikrim, düşündüklarimi ifadede yardım etmediğinden üzüntülüyüm. Cenab-ı Hak, bizleri şefaatlerine nail eylesin, Âmin."