Şahide Yüksel
1921'de Afyon'da doğdu. Babası Üstada çok hürmeti olan bir zattı. Seksen dört yaşlarında vefat ederek Eskişehir Çifteler'de defnedildi. Annesi ise Artvinlidir. Şahide Yüksel İstanbul'da vefat etti.
Abdurrahman Yüksel
1911'de Bolvadin'de doğdu. Uzun yıllar öğretmenlik ve başöğretmenlik yaptı.
ŞAHİDE ve ABDURRAHMAN YÜKSEL
Hanımlar Rehberi'ndeki "Şahide durma böyle, / Hakkı her yerde söyle/ Risale-i Nur'larla,/ İmana hizmet eyle" mısralarını okuyup hislendiğimiz Şahide Yüksel Hanımefendi ve beyi Abdurrahman Yüksel de şahidi oldukları ulvu anları terennüm ettiler. Şahide Yüksel, Kafkas ikliminden Anadolunun sinesine esen bir yel gibi, yağan rahmet gibi, Emirdağ, Bolvadin ve Eskişehir'de; Florya'da ve Erenköy'de ikamet ettikten sonra Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Hatıralarını şöyle anlatmıştı:
"Benimle görüşmek isteyenler seninle görüşsün"
"Günlerce Emirdağ yollarına çıkar, Üstadı bir defacık görebilmek için beklerdim. Ne zaman geçecek diye gözlerim hasretle yollarda kalırdı. Emirdağ'ın Suvermez beldesi civarında rahmet suyunun arzusuyla beklerdim. Babam Eskişehir Çifteler'de imamdı. Beyim Abdurrahman Yüksel bir defasında üç ay yollarda beklediğimi duyunca bana kızdı. Sonra Üstad haber göndermişti. 'Beraber Eskişehir yoluna gelsinler' diye. Üstad Suvermez yoluna atlı faytonla giderdi. Bey, 'Gözün aydın, Bediüzzaman seni çağırıyor' diye müjdeyi vermişti bana. Sonra Üstadın arabası geldi. Üstad, 'Sen Şahide misin?' diye sordu, 'Evet' diye cevap verdim. Elini öpmek istedim, kadınlara hiç elini vermediği için, ancak cübbesinin üzerinden kolunu öpebildim. Bana dua etti, iltifat etti. 'Kızkardeşim Alime Hanımın yerine seni kabul ediyorum' diye buyurdu. Ben Kur'an-ı Kerimi okumayı bilmiyordum. 'Bilirsin, öğrenirsin' diye şefkat etti. Daktilo ile Küçük Sözler'i yazmamı söyledi. 'Benimle görüşmek isteyenlerle, sen benim bedelime görüşürsün' dedi. Daktiloda yazacağım Küçük Sözler'i gençlerin okuyabileceğini söyledi.
"Kızımın evliliğinde Üstadın ilgisi"
"Bizim kızı, Ülker'i gelip isteyen hanımlar olurdu. Ben gidip durumu Üstada arz edince Üstad kızardı. 'Ben dünya ile alakalı değilim, beni dünyaya baktırmayın' derdi. Bazen, 'Bir erkeğe esir olmasın, kendi kazancıyla kendini idare etsin, keşke okutsaydı' dedi.
"Atıf ile M. Kemal'in anneleri gelip kızım Ülker'i istemişlerdi. Sonra bu hanımlarla Üstada gittik. Zübeyir Gündüzalp tek tek bizi içeriye aldı. Üstad, 'Ben onu üç sene evvel Kemal'e vermiştim' diyerek ellerini açıp, dua etmişti. Şeytan araya girmesin diye Üstad mesele ile alakadar oldu, teveccüh etti. 'Kemal, Atıf'tan geri kalmaz, verin' dedi. Atıf'a Nurları Kemal tanıtmıştı. 1957 senesinde olan bu hadiseden sonra, Üstad bizim damadımız olan Atıf'ın ağabeyi M. Kemal Ural'a iltifat eder, 'Sen benim damadımsın' diye teveccüh ederdi.
"Kaside-i Bürde okumak istiyordum. Üstaddan izin almam lazımdı, izinsiz yapmak istemiyordum. Üstad, 'Bizim dualarımız, virdlerimiz var, bize kafidir' dedi. Sonra, 'Bu mesele için izne hacet yoktur, isteyen okusun' demişti. Zaman zaman ziyaretine Ülker de giderdi.
"Üstad bizim evi şereflendirdi"
"Kemal Ural Isparta'ya ziyaretine gitmişti. Bayramda, Üstadın Bolvadin'e geleceğini haber verdi. Bayramda Bolvadin'e, bizim eve geldi. Çok kalabalık olmuştu. Üstad arabadan inmedi. Abdurrahmanla Kemal'i arabaya aldı. Kemal, bizim Tuncer'e fotoğraf makinasını vererek Üstadın resimlerini çekmesini istemişti. Kendisi Üstad ile konuşurken Tuncer iki resim çekti.
"1948'deki Afyon hapsinde Üstadı ziyarete giderdik. Fakat bizi görüştürmezlerdi, izin vermezlerdi.
"Birgün görüşebilmek için eski elbiseler giyerek, kendime çamaşırcı şeklini verdim. O sırada Üstad pencereye çıktı, ancak öyle ziyaret edebildim. Üstad bana, 'Emirdağ'daki hanım hemşirelerim yerine kabul ediyorum' diyerek bir çarşaf, bir de çay göndermişti.
"Birgün de mahkemeyi dinlemeye gitmiştim. Jandarmaya, 'Hoca Efendi nerde?' diyerek sordum. O gösterince Üstad selam verdi. Bana, 'Hiç durma, hemen git' diye işaret etti.
"Sanatım, iman kurtarmak"
"Mahkeme esnasında hakim Üstada, 'Sanatın nedir?' diye sorunca, 'Benim sanatım iman kurtarmak, din kardeşlerimin imanları tutuşmuş yanıyor' diye cevap verdi.
"Ayrıca hakim, sanki kendisi din adamı imiş gibi, 'Neden sakal bırakmıyorsun? Niçin hiç evlenmedin?' diye sualler sordu. Üstad ise, 'Hapse girince siz kesmeyesiniz diye sakal bırakmadım: evlenmek sünnetini yerine getirenlerden bazılar dokuz farzı terk ettiler' diye cevap verdi.
"Mahkemeye gelip giderken Ceylan'la ellerini kelepçelemişlerdi.
"Urfa'ya gidip vefat etmezden bir hafta evvel ziyaret etmiştim. Sonra hasta olarak selam bırakmış ve gitmişti.
"Kur'an'ı, Nurları ve şiir yazmayı Üstadı ziyaretten sonra öğrendim"
"Babam şairdi, bana da şiir yazmayı öğretmesini istediğim zaman, 'Bu iş öğretilmez, insanın kalbine doğar' derdi. Dedemiz de Posoflu halk şairi Yusuf Zülali imiş. Üstadı görüp de ziyaret edince hem Kur'an'ı hem de Nurları okumayı öğrendim, Üstadın ilhamıyla şiir yazmaya da başladım.
"Birgün, Üstadı görememenin elemiyle şu mısraları kaleme almıştım:
"Diktim kapına gözümü
"Yaktım Üstadım özümü
"Tutamadım ben sözümü
"Himmetin çoktur Üstadım
"Hizmetim yoktur Üstadım.
"Nur yolunda koşamadım,
"Yandı gönlüm coşamadım
"Dağlar yüksek aşamadım
"Himmetin çoktur Üstadım
"Hizmetim yoktur Üstadım.
"Şan şeref perdesi kaldır,
"Canla başla Nur'a daldır
"Şahide nefsini kandır
"Himmetin çoktur Üstadım
"Hizmetim yoktur Üstadım."
Şahide Yüksel Hanım, kocası Abdurrahman Yüksel'in tayini Emirdağ'dan Bolvadin'e çıkınca çok üzülmüş. Üstad kendisini teselli etmiş, 'Ben bazen Bolvadin'e gelirim, üzülme' demiş. Hatırata şöyle devam ediyor:
"Üstad hizmet edenlerle alakadar olurdu"
"Üstadın ziyaretine bir tanıdık kadını götürmüştüm. Kadın yolda Üstadın arabasını görünce cezbeye geldi, kafasını taksiye çarptı. Üstad onun bu haline çok üzüldü, kızdı. 'Bizde cezbe yoktur' dedi. Eve kapanıp da devamlı ibadet etmeye razı olmazdı.
"Bir defasında Üstad, Ceylan Çalışkan'a söylemişti. Telefonla Ceylan Çalışkan, 'Üstad sana çok kızıyor, ben ona muallimlik vazifesini verdim, o nasıl olur da eve kapanır?' diye bildirmişti. Üsdad daima faaliyet ve hizmet edenlerle alakadar olurdu."
Şahide Yüksel'in beyi Abdurrahman Yüksel ilkokul öğretmeni idi. Üstadı zaman zaman ziyeret edip, dua ve alakasına mazhar olmuştu. Üstad ilkokul öğretmenlerine dua eder, alakadar olurdu.
Abdurrahman Yüksel'i, biraderzadesi Abdurrahman yerine, onun gibi kabul etmişti.
Abdurrahman Yüksel de şunları söylemişti:
"Sağlık memuru Hayri Bey vardı. Onunla Üstada selam ve hürmet gönderirdim. Sağlık memuru olduğu için, iğne yapıyorum bahanesiyle Üstadın yanına sık sık girip çıkardı. 1946 yılından itibaren Üstaddan feyiz ve dua almaya başlamıştık."