Şualar | Üçüncü Şuâ | 52
(44-62)

Ey dağları zemin sefinesine hazineli direkler yapan Kadîr-i Zülcelâl! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ta’limiyle ve Kur’ân-ı Hakîminin dersiyle anladım ki, nasıl denizler acâibleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar.. öyle de: Dağlar dahi, zelzele tesiratından zeminin sükûnetine ve içindeki dâhilî inkılâbat fırtınalarından sükûtuna ve denizlerin istilasından kurtulmasına ve havanın gazat-ı muzırradan tasfiyesine ve suyun muhafaza ve iddiharlarına ve zîhayatlara lâzım olan mâdenlerin hazinedarlığına ettiği hizmetleriyle ve hikmetleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar. Evet, dağlardaki taşların enva’ından ve muhtelif hastalıklara ilâç olan maddelerin aksamından ve zîhayata, husûsan insanlara çok lâzım ve çok mütenevvi’’ olan mâdeniyatın ecnasından ve dağları, sahraları çiçekleriyle süslendiren ve meyveleriyle şenlendiren nebâtâtın esnafından hiçbirisi yoktur ki; tesadüfe havalesi mümkün olmayan hikmetleriyle, intizamiyle, hüsn-ü hilkatiyle, faideleriyle.. husûsan mâdeniyatın tuz, limontuzu, sulfato ve şap gibi sûreten birbirine benzemekle beraber tadlarının şiddet-i muhalefetiyle.. ve bilhassa nebâtâtın basit bir topraktan çeşit çeşit enva’lariyle, ayrı ayrı çiçek ve meyveleriyle, nihayetsiz Kadîr nihayetsiz Hakîm, nihayetsiz Rahîm ve Kerim bir Sâni’in vücub-u vücûduna bedahetle şehâdet ettikleri gibi; heyet-i mecmûasındaki vahdet-i idâre ve vahdet-i tedbir ve menşe’ ve mesken ve hilkat ve san’atça beraberlik ve birlik ve ucuzluk ve kolaylık ve çokluk ve yapılmakta çabukluk noktalarından, o Sâni’in vahdetine ve ehadiyetine şehâdet ederler.

Hem nasıl ki, dağların yüzünde ve karnındaki masnu’lar, zeminin her tarafında, herbir nevi aynı zamanda, aynı tarzda, yanlışsız, gâyet mükemmel ve çabuk yapılmaları ve bir iş bir işe mâni olmadan, sâir neviler ile beraber karışık iken, karıştırmaksızın îcadları, sen’in rubûbiyyetinin haşmetine ve hiçbir şey ona ağır gelmiyen kudretinin azametine delâlet eder; öyle de, zeminin yüzündeki bütün zîhayat mahlûkların hadsiz hacetlerini, hatta mütenevvi’ hastalıklarını, hatta muhtelif zevklerini ve ayrı ayrı iştihalarını tatmin edecek bir sûrette,

Dinle
-