ismine mazhar olan meyvesi ise, çekirdekleriyle o ağacın işlediği bütün fıtrî vazifelerinin fihristesini ve amellerinin listesini ve hayat-ı sâniyesinin düstûrlarını ihtiva eden bir sandukçadır ki, a’zamî derecede hafîziyete şehâdet eder.
ismine mazhar olan o ağacın sûret-i cismaniyesi ise, öyle tenasüblü ve san’atlı ve süslü bir hulle, bir libas ve ayrı ayrı nakışlar ve zînetler ve yaldızlı nişanlar ile tezyin edilmiş; güya yetmiş renkli bir hûri elbisesidir ki, hafîziyet içinde azamet-i kudret ve kemâl-i hikmet ve cemâl-i rahmeti gözlere gösterir.
ismine âyine olan o ağacın içindeki makinesi ise, öyle muntazam ve mükemmel ve mu’cizatlı bir fabrika, bir tezgâh, bir kimyahâne ve hiçbir dalı ve meyveyi ve yaprağı gıdasız bırakmayan mîzanlı bir kazan-ı erzaktır ki; hafîziyet içinde kemâl-i kudret ve adâlet ve cemâl-i rahmet ve hikmeti Güneş gibi isbat eder.
Aynen öyle de, küre-i arz, senevî mevsimler cihetinde bir ağaçtır.
İsm-i EVVEL cilvesiyle güz mevsiminde hafîziyete emânet edilen bütün tohumlar ve çekirdekler, bahar çarşafını giyen zemin yüzünün milyarlar dal, budak, meyve veren ve çiçek açan ağacının teşkilâtına dâir İlâhî emirlerin mecmûacıkları ve kaderden gelen düstûrların listeleri ve geçen yazın işlediği vazifelerin küçücük sahife-i amelleri ve defter-i hidematıdır ki, bilbedahe bir Hafîz-i Zülcelâli Vel’ikram’ın hadsiz kudret, adâlet, hikmet, rahmet ile iş gördüğünü gösteriyor.
Ve senevî zemin ağacının âhiri ise, ikinci güzde o ağacın gördüğü bütün vazifelerini ve Esmâ-i İlâhîye’ye karşı ettiği bütün fıtrî tesbihatlarını ve gelecek bahar haşrinde neşir olabilen bütün sahaif-i a’mallerini, zerrecik ve küçücük kutucukların içine koyup, Hafîz-i Zülcelâl’in dest-i hikmetine teslim eder.