Şualar | OnBeşinci Şuâ | 615
(529-621)

O karanlıklı, vahşetli, dehşetli âlemi öyle ışıklandırdılar ki; o hâlette, benim îmanlı gözüme Küre-i Arz gâyet muntazam, musahhar, mükemmel, hoş, emniyetli, herkesin erzakı içinde bir seyahat gemisi ve tenezzüh ve keyif ve ticaret için müheyya edilmiş ve zîruhları Güneş’in etrafında, memleket-i Rabbânîyede gezdirmek ve yaz ve bahar ve güzün mahsulâtını rızık isteyenlere getirmek için bir gemi, bir tayyare, bir şimendifer hükmünde gördüm. Küre-i Arz’ın zerrâtı adedince “Elhamdülillâhi alâ ni’met-il îman” dedim.

İşte buna kıyasen Risâle-i Nur’da pekçok muvâzenelerle isbat edilmiştir ki, ehl-i sefahet ve dalâlet, dünyada dahi bir ma’nevî Cehennem içinde azap çekerler ve ehl-i îman ve salâhat, dünyada dahi bir ma’nevî Cennet içinde, İslâmiyet ve insaniyet midesiyle ve îmanın tecelliyat ve cilveleriyle, ma’nevî bir Cennet lezzetleri tadabilir. Belki derece-i îmanlarına göre istifade edebilirler. Fakat bu fırtınalı zamanın hissi ibtal eden ve beşerin nazarını âfâka dağıtan ve boğan cereyanlar, ibtal-i his nev’inden bir sersemlik vermiş ki; ehl-i dalâlet ma’nevî azabını muvakkaten tam hissedemiyor. Ehl-i hidayete dahi gaflet basıyor, hakîki lezzetini tam takdir edemiyor.

Bu asırda ikinci dehşetli hâl: Eski zamanda küfr-ü mutlak ve fenden gelen dalâletler ve küfr-ü inadîden gelen temerrüd, bu zamana nisbeten pek az idi. Onun için eski İslâm muhakkiklerinin dersleri, hüccetleri o zamanlarda tam kâfi olurdu. Küfr-ü meşkuku çabuk izale ederlerdi. Allah’a îman umûmî olduğundan, Allah’ı tanıttırmakla ve Cehennem azabını ihtar etmekle çokları sefahetlerden, dalâletlerden vazgeçebilirlerdi. Şimdi ise; eski zamanda bir memlekette bir kâfir-i mutlak yerine, şimdi bir kasabada yüz tane bulunabilir. Eskide fen ve ilim ile dalâlete girip inad ve temerrüd ile hakâik-i îmana karşı çıkana nisbeten şimdi yüz derece ziyâde olmuş. Bu mütemerrid inadcılar, Fir’avunluk derecesinde bir gurur ile ve dehşetli dalâletleriyle hakâik-i îmaniyeye karşı muaraza ettiklerinden, elbette bunlara karşı atom bombası gibi -bu dünyada onların temellerini parça parça edecek- bir hakîkat-ı kudsiye lâzımdır ki; onların tecavüzatını durdursun ve bir kısmını îmana getirsin.

Dinle
-