Nur-u îmanı yok etmek için yapılan dehşetli zındıka hücumlarına karşı mukabele eden, istibdâdlara, icbarlara karşı izzet-i İslâmiyeyi mu-hafaza ve şeref-i îmanı âleme ilân eden, KUR’ÂN-I MU’CİZ-ÜL BEYÂN’dan kalb-i münevverlerine gelen ve îman hakîkatlarını Güneş gibi parlak delil ve hüccetlerle isbat eden ve RİSÂLE-İ NUR’la dinsizlik, dalâlet ejderlerine meydan okuyan ve dalkavukluk yapmayan ve mah-kemelerde:
“Başımdaki saçlarım adedince başlarım bulunsa, her gün biri kesilse zındıkaya teslim-i silâh edip vatan ve millet ve İslâmiyete hıyanet etmem ve hakîkat-ı Kur’ân’a feda olan bu başı zâlimlere eğmem” diyen ve ehl-i dalâlete meydan okuyan ve hizmet-i îmaniye yolunda hem dünyevî, hem lüzum olsa uhrevî hayatlarını feda eden ve mahkemelerde da’va ettiği gibi, bir tek hakîkat-ı îmaniyeyi dünya saltanatiyle değiştir-meyen kahraman-ı İslâm olan Üstadımız Bediüzzaman ve Risâ-le-i Nur’dan bizi uzaklaştıracak hiç bir beşerî kuvvet yoktur. Hem Risâle-i Nur iki hayatımızın halaskârı ve sermaye-i öm-rümüz ve gaye-i hayatımızdır.
Komünistler ve dinsizler kâğıt ve mürekkebi kaldırsalar, eğer mümkün olsa; derimizi kâğıt ve kanımızı mürekkep yapıp yine Risâle-i Nur’u yazacağız.
Hey’et-i Hâkime bilsinler ki: Halife-i ruy-i zemîn Hazret-i Ömer (R.A.) hilâfeti zamanında âdi bir hıristiyan ile birlikte mahkemede mu-hakeme oldular (1). Halbuki o hıristiyan, İslâm Hükümetinin mukad-des rejimlerine, dinlerine, kanunlarına muhalif iken mahkemede onun o hali nazara alınmaması açıkça gösterir ki: Adâlet hiç bir cereyana ka-pılmaz, hiç bir tarafgirlik güdemez.
İşte bunun içindir ki, mahkemede kahraman-ı İslâm olan Bediüz-zaman Said Nursî’nin beyânı vechile:
--------------------------------------------(1) Bu hakîkatı Üstadımız İstanbul Adliyesinde beyân etmiştir.