Bir saray gibi şu âlemin, bir şehir gibi şu memleketin, tek bir ustası vardır ve o usta, herşeyi idare eden yalnız odur. Hiç-bir cihette noksaniyeti yoktur. Bize görünmeyen o usta, bizi ve herşeyi görür ve sözlerini işitir. Bütün işleri mu’cize ve hârika-dır. Bütün bu gördüğümüz ve dillerini bilmediğimiz şu mahlûk-lar onun me’murlarıdır.”
Birinci Bürhan:
Gel her tarafa bak, herşeye dikkat et! Bütün bu işler içinde gizli bir el işliyor. Çünkü: Bak, bir dirhem (Hâşiye-1) kadar kuvveti olma-yan bir çekirdek küçüklüğünde bir şey, binler batman yükü kaldırıyor. Zerre kadar şuuru olmayan, (Hâşiye-2) gâyet hakîmane işler görüyor. Demek bunlar kendi kendilerine işlemiyorlar. Onları işlettiren gizli bir kudret sâhibi vardır. Eğer kendi başına olsa, bütün baştan başa bu gördüğümüz memlekette her iş mu’cize, herşey mu’cizekâr bir hârika olmak lâzımgelir. Bu ise, bir safsatadır.
İkinci Bürhan:
Gel bütün bu ovaları, bu meydanları, bu menzilleri süslendiren şeyler üstünde dikkat et. Herbirisinde o gizli Zât’tan haber veren işler var. Âdeta herbiri birer turra, birer sikke gibi, o gaybî zâttan haber veriyorlar. İşte gözünün önünde, bak; bir dirhem pamuktan (Hâşiye-3) ne yapıyor. Bak, kaç top çuha ve patiska ve çiçekli ku-maş çıktı. Bak, ondan ne kadar şekerlemeler, yuvarlak tatlı köfteler yapılıyor ki, bizim gibi binler adam giyse ve yese, kâfi gelir.
-------------------------------------(Hâşiye-1): Ağaçları başlarında taşıyan çekirdeklere işârettir.
(Hâşiye-2): Kendi kendine yükselmeyen ve meyvelerin sıkletine dayanmayan üzüm çubukları gibi nazenin nebâtâtın, başka ağaçlara latif eller atıp sarmalarına ve onlara yüklenmelerine işârettir.
(Hâşiye-3): Tohuma işârettir. Meselâ: Zerre gibi bir afyon büzrü, bir dirhem gibi bir zerdali nüvatı, bir kavun çekirdeği, nasıl çuhadan daha güzel dokunmuş yapraklar, patiskadan daha beyaz ve sarı çi-çekler, şekerlemeden daha tatlı ve köftelerden ve konserve kutula-rından daha latif, daha leziz, daha şirin meyveleri hazine-i rahmetten getiriyorlar, bize takdim ediyorlar.