Nur Çeşmesi | Nurçesmesi | 78
(6-173)

O ma’cûnlardan herbirisini tedkik ettik. Görüyoruz ki: O kavanoz şişelerden herbirisinden, bir mîzan-ı mahsus ile, bir-iki dirhem bundan, üç-dört dirhem ötekinden, altı-yedi dirhem başkasından ve hâkezâ.. muhtelif mikdarlarda eczalar alınmış. Eğer birinden, bir dirhem ya noksan veya fazla alınsa, o ma’cûn zîhayat olamaz, hasiyetini gösteremez. Hem, o hayatdar tiryakı da tedkik ettik. Herbir kavanozdan bir mîzan-ı mahsus ile bir madde alınmış ki, zerre mikdarı noksan veya ziyâde olsa, tiryak hassasını kaybeder.

O kavanozlar elliden ziyâde iken, herbirisinden ayrı bir mîzan ile alınmış gibi, ayrı ayrı mikdarda eczaları alınmış. Acaba hiçbir cihette imkân ve ihtimal var mı ki, o şişelerden alınan muhtelif mikdarlar, şişelerin garîb bir tesâdüf veya fırtınalı bir havanın çarpmasiyle devrilmesinden, herbirisinden alınan mikdar kadar yalnız o mikdar aksın, beraber gitsinler ve toplanıp o ma’cûnu teşkil etsinler? Acaba bundan daha hurafe, muhâl, bâtıl birşey var mı? Eşek muzaaf bir eşekliğe girse, sonra insan olsa, “Bu fikri kabul etmem” diye kaçacaktır.

İşte bu misâl gibi... herbir zîhayat, elbette zîhayat bir ma’cûndur; ve herbir nebât, hayatdar bir tiryak gibidir ki; çok müteaddit eczâlardan, çok muhtelif maddelerden, gâyet hassas bir ölçü ile alınan maddelerden terkib edilmiştir. Eğer esbâba, anâsıra isnâd edilse ve “Esbâb îcad etti” denilse; aynen eczahânedeki ma’cûnun, şişelerin devrilmesinden vücûd bulması gibi, yüz derece akıldan uzak, muhâl ve bâtıldır.

Elhâsıl: Şu eczahâne-i kübrâyı âlemde, Hakîm-i Ezelî’nin mîzan-ı kaza ve kaderiyle alınan mevadd-ı hayatiye, hadsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilim ve herşeye şâmil bir irâde ile vücûd bulabilir. “Kör, sağır, hududsuz, sel gibi akan küllî anâsır ve tabâyi’ ve esbâbın işidir” diyen bedbaht, “O tiryak-ı acib, kendi kendine şişelerin devrilmesinden çıkıp olmuştur”

Ses Yok