Nur Çeşmesi | Nurçesmesi | 80
(6-173)

Hadsiz ve câmid ve câhil, mütecaviz, şuursuz, karmakarışıklık içinde, kör, sağır esbâb-ı tabiiyenin karmakarışık ellerine, hadsiz imkânat yolları içinde ve içtimâ ve ihtilât ile, o esbâbın körlüğü, sağırlığı ziyâdeleştiği halde; o muntazam ve mevzun ve vâhid bir mevcûdu onlara isnâd etmek, yüz muhâli birden kabul etmek gibi akıldan uzaktır.

Haydi bu muhâlden kat’-ı nazar, esbâb-ı maddiyenin elbette te’sirleri, mübaşeretle ve temasla olur. Halbuki o esbâb-ı tabiiyenin temasları, zîhayat mevcûdların zâhirleriyledir. Halbuki görüyoruz ki; o esbâb-ı maddiyenin elleri yetişmediği ve temas edemedikleri o zîhayatın bâtını, on def’a zâhirinden daha muntazam, daha latif, san’atça daha mükemmeldir. Esbâb-ı maddiyenin elleri ve âletleriyle hiçbir cihetle yerleşemedikleri, belki tam zâhirine de temas edemedikleri küçücük zîhayat, küçücük hayvancıklar, en büyük mahlûklardan daha ziyâde san’atça acib, hilkatça bedi’ bir sûrette oldukları halde; o câmid, cahil, kaba, uzak, büyük ve birbirine zıd olan sağır, kör esbâba isnâd etmek; yüz derece kör, bin derece sağır olmakla olur!..

AMMA İKİNCİ MES’ELE: “Teşekkele Binefsihi”dir. Yâni: Kendi kendine teşekkül ediyor. İşte bu cümlenin dahi çok muhalâtı var. Çok cihetle bâtıldır, muhâldir. Nümûne için muhalâtından üç tanesini beyân ederiz.

BİRİNCİSİ: Ey muannid münkir! Senin enâniyetin seni o kadar ahmaklaştırmış ki, yüz muhâli birden kabul etmeyi, bir derece hükmediyorsun. Çünkü sen mevcûdsun. Ve basit bir madde ve câmid ve tegayyürsüz değilsin. Belki, dâima teceddüdde olarak, gâyet muntazam bir makine ve hârika ve dâima tahavvülde bir saray gibisin. Senin vücûdunda her vakit zerreler çalışıyorlar. Senin vücûdun kâinatla, husûsan rızık münâsebetiyle, husûsan beka-i nev’i i’tibâriyle alâkadar ve alışverişi vardır.

Ses Yok