Hem her birisine misil hem hâkimiyet noktasında zıd, hem yalnız Vâcibül Vücûd’a mahsus olan ekser sıfâtın masdarı, menba’ı, hem gâyet mukayyed hem gâyet mutlak bir sûrette olmakla beraber, sırr-ı vahdetle yalnız bir Vâhid-i Ehad’in eseri olabilen gâyet muntazam bir masnû-u vâhidi o hadsiz zerrâta isnâd etmek; zerre kadar şuuru olan, bunun pek zâhir bir muhâl belki yüz muhâl, olduğunu derkeder.
ÜÇÜNCÜ MUHÂL: Eğer senin vücûdun, Vâhid-i Ehad olan Kadîr-i Ezelî’nin kalemiyle mektub olmazsa ve tabiata, esbâba mensub matbu’ ise, o vakit senin vücûdundaki bir hüceyre-i bedenden tut, birbiri içinde dâireler misillü, binler mürekkebler adedince tabiat kalıblarının bulunması lâzım gelir. Çünkü: Meselâ bu elimizdeki kitab eğer mektub olsa, bir tek kalem, kâtibinin ilmine istinâd edip, bütün onları yazar. Eğer o, mektup olmazsa ve onun kalemine verilmezse, kendi kendine olmuş denilse veya tabiata verilse, o vakit matbu’ kitap gibi, herbir harfi için ayrı bir demir kalem lâzımdır ki tab’edilsin.
Nasılki matbaada hurufât adedince demir harfler bulunur, sonra o harfler vücûd bulur; o vakit bir tek kaleme bedel, o hurufât adedince kalemler bulunması lâzım gelir. Belki o hurufât içinde ba’zan olduğu gibi, küçük kalem ile bir büyük harfte bir sahife ince hatla yazılmış ise, binler kalem bir tek harf için lâzım geliyor. Belki birbirinin içine girip muntazam bir vaziyetle, senin cesedin gibi bir şekil alıyorsa, o vakit herbir dâirede, herbir cüz’ için, o mürekkebât adedince kalıplar lâzım geliyor.
Haydi, yüz muhâl içinde bulunan bu tarzı, mümkün desen dahi, bu muntazam san’atlı demir harfleri ve mükemmel kalıpları ve kalemleri yapmak için, yine bir tek kaleme verilmezse, o kalemler, o kalıplar, o demir harflerin yapılması için, onların adedlerince yine kalemler, kalıplar ve harfler lâzım.