Nur Çeşmesi | Nurçesmesi | 85
(6-173)

“Mütefennin ve akıllıyız” diye da’va ettikleri halde, akıl ve fenden ne kadar uzak düştüklerini ve mümteni’ ve hiçbir cihetle mümkün olmayan bir hurafeyi kendilerine meslek ittihaz ettiklerini gör, gül ve tükür!

Eğer desen: Mevcûdât, tabiata isnâd edilse böyle acib muhâller olur, imtina derecesinde müşkilat olur; acaba Zât-ı Ehad ve Samed’e verildiği vakit, o müşkilât nasıl kalkıyor? Ve o suûbetli imtina, o suhûletli vücuba nasıl inkılâb eder?

Elcevab: Birinci muhâlde nasılki Güneşin cilve-i in’ikası, kemâl-i suhûletle, külfetsiz en küçük zerrecik câmidden tut, tâ en büyük bir denizin yüzüne kadar feyzini ve te’sirini misâlî Güneşçiklerle gâyet kolaylıkla gösterdikleri halde, eğer Güneşten nisbeti kesilse; o vakit herbir zerrecikte, tabii ve bizzât bir Güneşin hâricî vücûdu imtina derecesinde bir suubetle olabilmesi, kabul edilmek lâzım gelir. Öyle de; herbir mevcûd, doğrudan doğruya Zât-ı Ehad ve Samed’e verilse; vücub derecesinde bir suhûlet, bir kolaylık ile ve bir intisâb ve cilve ile, herbir mevcûda lâzım herbir şey’i, ona yetiştirilebilir. Eğer o intisâb kesilse ve o me’muriyet başıbozukluğa dönse ve herbir mevcûd kendi başına ve tabiata bırakılsa, o vakit imtina derecesinde yüz bin müşkilât ve suûbetle sinek gibi bir zîhayatın, kâinatın küçük bir fihristesi olan gâyet hârika makine-i vücûdunu îcad eden, içindeki kör tabiatın, kâinatı halk ve idare edecek bir kudret ve hikmet sâhibi olduğunu farzetmek lâzım gelir. Bu ise bir muhâl değil, belki binler muhâldir.

Elhâsıl: Nasılki Zât-ı Vâcib-ül Vücûd’un şerik ve naziri mümteni’ ve muhâldir. Öyle de: Rubûbiyetinde ve îcad-ı eşyada başkalarının müdâhalesi, şerik-i zâtî gibi, mümteni’ ve muhâldir.

Amma ikinci muhâldeki müşkilât ise: Müteaddid risâlelerde isbat edildiği gibi, eğer bütün eşya Vâhid-i Ehad’e verilse; bütün eşya, bir tek şey gibi suhûletli ve kolay olur.

Ses Yok