Nur Çeşmesi | Nurçesmesi | 84
(6-173)

Hâlık-ı Kâinat’ın san’atını, mevhum, ehemmiyetsiz, şuursuz bir tabiata veren insan, elbette yüz def’a hayvandan daha hayvan, daha şuursuz olduğunu gösterir.

İKİNCİ MUHÂL: Eğer gâyet intizamlı, mîzanlı, san’atlı, hikmetli şu mevcûdât; nihayetsiz Kadîr, Hakîm bir zâta verilmezse, belki tabiata isnâd edilse, lâzım gelir ki; tabiat, herbir parça toprakta, Avrupa’nın umum matbaaları ve fabrikaları adedince makineleri, matbaaları bulundursun.. tâ, o parça toprak, menşe’ ve tezgâh olduğu hadsiz çiçekler ve meyvelerin yetişmelerine ve teşkillerine medâr olabilsin. Çünkü: Çiçekler için saksılık vazifesini gören bir kâse toprak içine tohumları nöbetle atılan umum çiçeklerin birbirinden çok ayrı olan şekil ve hey’etlerini teşkil ve tasvir edebilir bir kabiliyeti, bilfiil görülüyor.

Eğer Kadîr-i Zülcelâl’e verilmezse; o vakit, o kâsedeki toprakta, herbir çiçek için ma’nevî, ayrı, tabiî bir makinesi bulunmazsa, bu hal vücûda gelemez. Çünkü tohumlar ise nutfeler ve yumurtalar gibi, maddeleri birdir. Yâni: Müvellid-ül mâ, müvellid-ül humuza, karbon, azotun intizamsız, şekilsiz, hamur gibi halitasından ibaret olmakla beraber, hava, su, hararet, ziya dahi, herbiri basit ve şuursuz ve herşeye karşı sel gibi bir tarzda gittiğinden, o hadsiz çiçeklerin teşkilleri ayrı ayrı ve gâyet muntazam ve san’atlı olarak o topraktan çıkması, bilbedâhe ve bizzarure iktiza ediyor ki; o kâsede bulunan toprakta, ma’nen Avrupa kadar, ma’nevî ve küçük mikyasta matbaaları ve fabrikaları bulunsun. Tâ ki, bu kadar hayatdar kumaşları ve binler ayrı ayrı nakışlı mensucâtları dokuyabilsin.

İşte, Tabiiyyunların fikr-i küfrîleri, ne derece dâire-i akıldan hariç saptığını kıyas et. Ve tabiatı mûcid zanneden insan sûretindeki ahmak sarhoşlar

Ses Yok