Nur Çeşmesi | Nurçesmesi | 88
(6-173)

Ve kudreti İlâhîyenin kavânîni icraatına tebeddül ve tegayyür eden bir defteri olabilen ve pek yanlış ve hata olarak “tabiat” nâmı verilen bir mecmûa-i kavânini âdâtı İlâhîye ve bir fihriste-i san’atı Rabbânîyeyi görür. Ve der ki:

“Mâdem bu eşya bir sebeb ister, hiçbir şeyin bu defter gibi münâsebeti görünmüyor. Çendan hiçbir cihetle akıl kabul etmez ki; gözsüz, şuursuz, kudretsiz bu defter, rubûbiyeti mutlakanın işi olan ve hadsiz bir kudreti iktiza eden îcadı yapamaz. Fakat mâdem Sâni-i Kadîm’i kabul etmiyorum; öyle ise en münâsibi, bu defter bunu yapmış ve yapar diyeceğim” der. Biz de deriz:

Ey ahmakul humakadan tahammuk etmiş sarhoş ahmak! Başını tabiat bataklığından çıkar, arkana bak; zerrâttan, seyyarata kadar bütün mevcûdât, ayrı ayrı lîsanlarla şehâdet ettikleri ve parmaklariyle işâret ettikleri bir Sâni-i Zülcelâl’i gör.. ve o sarayı yapan ve o defterde sarayın proğramını yazan Nakkaşı Ezelî’nin cilvesini gör, fermanına bak, Kur’ânını dinle.. o hezeyanlardan kurtul!..

İkinci Misâl: Gâyet vahşi bir adam muhteşem bir kışla dâiresine girer. Gâyet muntazam bir ordunun umûmî beraber ta’limlerini, muntazam hareketlerini görür. Bir neferin hareketiyle; bir tabur, bir alay, bir fırka kalkar, oturur, gider; bir ateş emriyle ateş ettiklerini müşahede eder. Onun kaba, vahşi aklı, bir kumandanın, devletin nizamatiyle ve kanunu pâdişâhî ile kumandasını anlamayıp inkâr ettiğinden, o askerlerin iplerle birbiriyle bağlı olduklarını tahayyül eder. O hayâlî ip, ne kadar hârikalı bir ip olduğunu düşünüp; hayrette kalır.

Sonra gider, Ayasofya gibi gâyet muazzam bir câmie, Cum’a gününde dâhil olur.

Ses Yok