Nur Çeşmesi | Nurçesmesi | 92
(6-173)

Aktâr-ı âlemden mîzan-ı mahsusla ve has bir intizamla îcad etmek ve getirmek ve matbaa eline vermek için, yine o matbaayı îcad eden Kadîr-i Mutlak’ın kudret ve irâdesine muhtaçtır. Demek bu matbaalık ihtimali ve farzı, bütün bütün ma’nasız bir hurafedir.

İşte bu saat ve kitab misâlleri gibi; Sâni-i Zülcelâl, Kadîr-i Külli Şey, esbâbı halketmiş; müsebbebâtı da halkediyor. Hikmetiyle, müsebbebatı esbâba bağlıyor. Kâinatın harekâtının tanzimine dâir kavânin-i âdetullahtan ibaret olan şerîat-ı fıtriye-i kübrâyı İlâhîyenin bir cilvesini ve eşyadaki o cilvesine, yalnız bir âyine ve bir ma’kes olan tabiat-ı eşyayı, irâdesiyle tâyin etmiştir. Ve o tabiatın vücûd-u hâricîye mazhar olan vechini, kudretiyle îcad etmiş ve eşyayı o tabiat üzerinde halketmiş, birbirine mezcetmiş. Acaba gâyet derecede mâkul ve hadsiz bürhanların neticesi olan bu hakîkatın kabulü mü daha kolaydır.. acaba vücub derecesinde lâzım değil midir? Yoksa câmid, şuursuz, mahlûk, masnû, basit olan o sebeb ve tabiat dediğiniz maddelere, herbir şey’in vücûduna lâzım hadsiz cihâzât ve âlâtı verip hakîmâne, basîrâne olan işleri kendi kendilerine yaptırmak mı daha kolaydır? Acaba imtina derecesinde, imkân hâricinde değil midir? Senin, o insafsız aklının insafına havale ediyoruz.

Münkir ve tabiat-perest diyor ki: Mâdem beni insafa dâvet ediyorsun. Ben de diyorum ki; şimdiye kadar yanlış gittiğimiz yol, hem yüz derece muhâl, hem gâyet zararlı ve nihayet derecede çirkin bir meslek olduğunu itiraf ediyorum. Sâbık tahkîkatınızdan zerre mikdar şuuru bulunan anlayacak ki. Esbâba, tabiata îcad vermek; mümteni’dir, muhâldir. Ve herşeyi doğrudan doğruya Vâcibül Vücûd’a vermek vâcibdir, zarûridir.

“Elhamdülillâhi alel îman” deyip îman ediyorum.

Ses Yok