Asa-yı Musa | Üçüncü Hücceti İmaniye | 167
(156-176)

Sonra gider.. Ayasofya gibi gâyet muazzam bir câmiye, Cuma gününde dâhil olur. O cemâat-ı müslimînin, bir adamın sesiyle kalkar, eğilir, secde eder, oturduklarını müşahede eder. Ma’nevî ve semâvî kanunların mecmuundan ibaret olan şerîatı ve şerîat sâhibinin emirlerinden gelen ma’nevî düstûrlarını anlamadığından, o cemâatın maddî iplerle bağlandığını ve o acib ipler onları esir edip oynattığını tahayyül ederek en vahşi insan sûretindeki canavar hayvanları dahi güldürecek derecede maskaralı bir fikirle çıkar, gider.

İşte aynı bu misâl gibi: Sultân-ı Ezel ve Ebed’in hadsiz cünûdunun muhteşem bir kışlası olan şu âleme ve o Ma’bûd-u Ezelî’nin muntazam bir mescidi olan şu kâinata; mahz-ı vahşet olan, inkârlı fikr-i tabiatı taşıyan bir münkir giriyor. O Sultân-ı Ezelî’nin hikmetinden gelen nizâmât-ı kâinatın ma’nevî kanunlarını, birer maddî madde tasavvur ederek ve saltanat-ı Rubûbiyyetin kavânin-i i’tibâriyesi ve o Ma’bûd-u Ezelî’nin şerîat-ı fıtriye-i kübrâsının, ma’nevî ve yalnız vücûd-u ilmîsi bulunan ahkâmlarını ve düstûrlarını birer mevcûd-u hâricî ve maddî birer madde tahayyül ederek, kudret-i İlâhîyenin yerine, o ilim ve kelâmdan gelen ve yalnız vücûd-u ilmîsi bulunan o kanunları ikame etmek ve ellerine îcad vermek, sonra da onlara “tabiat” nâmını takmak ve yalnız bir cilve-i kudret-i Rabbânîyye olan kuvveti, kudret ve müstakil bir kadîr telâkki etmek; misâldeki vahşîden bin def’a aşağı bir vahşettir!..

Elhâsıl: Tabiiyyunların, mevhum ve hakîkatsız tabiat dedikleri şey, olsa olsa ve hakîkat-ı hâriciye sâhibi ise; ancak bir san’at olabilir, Sâni’ olamaz. Bir nakıştır, Nakkaş olamaz. Ahkâmdır, Hâkim olamaz. Bir şerîat-ı fıtriyedir, Şâri’ olamaz. Mahlûk bir perde-i izzettir, Hâlık olamaz. Münfail bir fıtrattır, Fâtır bir Fâil olamaz. Kanundur, kudret değildir; Kadir olamaz. Mistardır, Masdar olamaz...

Elhâsıl: Mâdem mevcûdât var. Mâdem On Altıncı Nota’nın başında denildiği gibi: Mevcûdun vücûduna, taksîm-i aklî ile dört yoldan başka yol tahayyül edilmez. O dört cihetten üçünün -herbirinin- üç zâhir muhâller ile butlanı, kat’i bir sûrette isbat edildi. Elbette bizzarure ve bilbedahe dördüncü yol olan vahdet yolu, kat’i bir sûrette isbat olunuyor. O dördüncü yol ise; baştaki

âyeti, şeksiz ve şübhesiz bedahet derecesinde Zât-ı Vâcibü’l-Vücûd’un Ulûhiyetini..

Səs yoxdur