Sözler | OnYedinci Söz | 212
(202-229)

İşte şu cihan kadar ve milyarlar ile ancak istihsal edilen hâcet nerede? ve bu beş paralık cüz’-i ihtiyârî nerede? Bununla onların mübayaasına gidilmez. Bununla onlar kazanılmaz. Öyle ise başka bir çare aramak gerektir.



O çare ise şudur ki: O cüz’-i ihtiyârîden dahi vazgeçip, İrade-i İlâhiyyeye işini bırakıp, kendi havl ve kuvvetinden teberri edip, Cenâb-ı Hakk’ın havl ve kuvvetine iltica ederek hakîkat-ı tevekküle yapışmaktır. Ya Rab! Mâdem çare-î necat budur. Senin yolunda o cüz’-i ihtiyârîden vazgeçiyorum ve enaniyyetimden teberri ediyorum.



Tâ senin inâyetin, acz ve za’fıma merhameten elimi tutsun. Hem tâ senin rahmetin, fakr ve ihtiyâcıma şefkat edip bana istinadgâh olabilsin, kendi kapısını bana açsın.



Evet, herkim ki rahmetin nihayetsiz denizini bulsa, elbette bir katre serab hükmünde olan cüz’-i ihtiyarına îtimad etmez; rahmeti bırakıp ona müracaat etmez...



Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyyeyi sâbit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zâyi’ ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat bir uykudur; bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider...



Kendine güvenen ve ebedî zanneden mağrur insân, zevale mahkûmdur. Sür’atle gidiyor. Hâne-i insân olan dünya ise, zulümat-ı ademe sukut eder. Emeller bekasız, elemler ruhta bâki kalır.

Səs yoxdur