Sözler | YirmiBeşinci Söz | 395
(365-462)

Meselâ:


âyeti, o kadar vücuhu var ve o derece merâtibi var ki, bütün tabakat-ı evliya, bütün sülûklerinde ve mertebelerinde şu âyete ihtiyâclarını görüp ondan kendi mertebesine lâyık bir gıda-yı mânevî, bir taze mânâ almışlar. Çünki; “Allah” bir ism-i câmi’ olduğundan esmâ-i hüsnâ adedince tevhidler, içinde bulunur.



ve hakeza. Hem meselâ: Kasas-ı Kur’aniyyeden kıssa-i Mûsa Aleyhisselâm, âdeta Asâ-yı Mûsa Aleyhisselâm gibi binler faideleri var. O kıssada, hem Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ı teskin ve teselli, hem küffarı tehdid, hem münafıkları takbih, hem Yahudileri tevbih gibi çok makasıdı, pekçok vücuhu vardır. Onun için sûrelerde tekrar edilmiştir. Her yerde bütün maksadları ifade ile beraber yalnız birisi maksud-u bizzât olur, diğerleri ona tabi kalırlar. Eğer desen: “Geçmiş misâllerdeki bütün mânâları nasıl bileceğiz ki, Kur’an onları irade etmiş ve işaret ediyor?”

Elcevab: Mâdem Kur’an bir hutbe-i ezeliyyedir. Hem muhtelif, tabaka tabaka olarak asırlar üzerinde ve arkasında oturup dizilmiş bütün benî-Âdeme hitab ediyor, ders veriyor. Elbette o muhtelif efhâma göre müteaddid mânâları dercedip irade edecektir ve iradesine emâreleri vaz’edecektir. Evet “İşârât-ül İ’câz”da şuradaki mânâlar misillü kelimât-ı Kur’aniyyenin müteaddid mânâlarını İlm-i Sarf ve Nahv’in kaideleriyle ve İlm-i Beyân ve Fenn-i Maânî’nin düsturlarıyla, Fenn-i Belâgat’ın kanunlarıyla isbat edilmiştir. Bununla beraber ulûm-u Arabiyyece sahih ve usûl-i diniyyece hak olmak şartıyla ve Fenn-i Maânîce makbûl ve İlm-i Beyânca münâsib ve belâgatça müstahsen olan bütün vücuh ve maânî, ehl-i içtihad ve ehl-i tefsir ve ehl-i usûl-üd din ve ehl-i usûl-ül fıkhın icmâıyla ve ihtilaflarının şehadetiyle Kur’anın mânâlarındandırlar. O manalara, derecelerine göre birer emâre vaz’etmiştir. Ya lafziyyedir, ya mânevîyyedir. O mânevîye ise, ya siyak veya sibak-ı kelâmdan veya başka âyetten birer emâre o mânâya işaret eder. Bir kısmı yirmi ve otuz ve kırk ve altmış, hattâ seksen cild olarak muhakkikler tarafından yazılan yüzbinler tefsirler, Kur’anın câmiiyyet ve hârikıyyet-i lafziyyesine kat’î bir bürhân-ı bâhirdir. Her ne ise... Biz şu sözde herbir mânâya delâlet eden emâreyi kanunuyla, kaidesiyle göstersek söz çok uzanır. Onun için kısa kesip kısmen “İşârât-ül İ’câz”a havale ederiz.

Səs yoxdur