Sözler | YirmiBeşinci Söz | 416
(365-462)

e kadar... Birinci âyette âsârı bast edip bir neticenin, bir mühim maksudun mukaddematı gibi; ilim ve kudrete, gayât ve nizâmatıyla şehadet eden en azîm eserleri serdeder. Alîm ismini istihrac eder. İkinci âyette, Birinci Şulenin Birinci Şuâ’’nın Üçüncü Noktasında bir derece izah olunduğu gibi; Cenâb-ı Hakkın Büyük ef’alini, azîm âsârını zikrederek neticesinde yevm-i fasl olan haşri, netice olarak zikrediyor.

İkinci Nükte-i Belâgat: Kur’an, beşerin nazarına san’at-ı İlâhiyyenin mensucatını açar, gösterir. Sonra fezlekede o mensucatı, Esmâ içinde tayyeder veyahut akla havale eder. Birincinin misâllerinden meselâ:



İşte, başta der: “Semâ ve zemini, rızkınıza iki hazine gibi müheyya edip oradan yağmuru, buradan hububatı çıkaran kimdir? Allah’tan başka koca semâ ve zemini iki muti hazinedâr hükmüne kimse getirebilir mi? Öyle ise, şükür ona münhasırdır.”

İkinci fıkrada der ki: “Sizin âzalarınız içinde en kıymetdar göz ve kulaklarınızın mâliki kimdir? Hangi tezgâh ve dükkândan aldınız? Bu lâtif kıymetdar göz ve kulağı verecek ancak Rabbinizdir. Sizi icad edip terbiye eden odur ki: bunları size vermiştir. Öyle ise yalnız Rab odur, Mâbud da O olabilir.”

Üçüncü fıkrada der: “Ölmüş yeri ihya edip yüzbinler ölmüş tâifeleri ihya eden kimdir? Hak’tan başka ve bütün kâinatın Hâlıkından başka şu işi kim yapabilir? Elbette o yapar. O ihya eder. Mâdem Hak’tır, hukuku zayi’ etmeyecektir. Sizi bir mahkeme-i kübrâya gönderecektir. Yeri ihya ettiği gibi, sizi de ihya edecektir.”

Dördüncü fıkrada der: “Bu azîm kâinatı bir saray gibi, bir şehir gibi kemâl-i intizâmla idare edip tedbirini gören, Allah’tan başka kim olabilir?

Səs yoxdur