Mâdem Allah’tan başka olamaz; koca kâinatı bütün ecramıyla gayet kolay idare eden kudret o derece kusursuz, nihayetsizdir ki, hiçbir şerik ve iştirake ve muâvenet ve yardıma ihtiyâcı olamaz. Koca kâinatı idare eden, küçük mahlûkatı başka ellere bırakmaz. Demek, ister istemez “Allah” diyeceksiniz.” İşte, birinci ve dördüncü fıkra “Allah” der, ikinci fıkra “Rab” der, üçüncü fıkra “El-Hak” der.
ne kadar mu’cizane düştüğünü anla. İşte Cenâb-ı Hakk’ın azîm tasarrufatını, kudretinin mühim mensucatını zikreder. Sonra da o azîm âsârın, mensucatın destgâhı
der. Yâni “Hak” “Rab” “Allah” isimlerini zikretmekle o tasarrufat-ı azîmenin menbaını gösterir.
İkincinin misâllerinden:
İşte Cenâb-ı Hakk’ın kemâl-i kudretini ve âzamet-i Rubûbiyyetini gös-teren ve vahdâniyyetine şehadet eden semâvat ve arzın hilkatindeki te-celli-i saltanat-ı Ulûhiyyet;ve gece gündüzün ihtilafındaki tecelli-i Rubû-biyyet;ve hayat-ı içtimaiyye-i insâna en büyük bir vasıta olan gemiyi de-nizde teshir ile tecelli-i rahmet;ve semâdan âb-ı hayatı ölmüş zemine gön-derip zemini yüzbin tâifeleriyle ihya edip bir mahşer-i acaib sûretine ge-tirmekteki tecelli-i âzamet-i kudret; ve zeminde hadsiz muhtelif hayvanatı basit bir topraktan halketmekteki tecelli-i rahmet ve kudret;ve rüzgârları, nebâtat ve hayvanatın teneffüs ve telkîhlerine hizmet gibi vezaif-i azîme ile tavzif edip tedbir ve teneffüse sâlih vaziyete getirmek için tahrik ve idaresindeki tecelli-i rahmet ve hikmet; ve zemin ve âsumân ortasında vasıta-i rahmet olan bulutlar ı bir mahşer-i acaib gibi muallakta toplayıp dağıtmak, bir ordu gibi istirahat ettirip vazife başına davet etmek gibi teshirindeki tecelli-i Rubûbiyyet gibi mensucat-ı san’atı ta’dad ettikten sonra aklı, onların hakaikına ve tafsiline sevkedip tefekkür ettirmek için
der. Onunla ukûlü ikaz için akla havale eder.