Sözler | YirmiBeşinci Söz | 420
(365-462)

İşte Kur’an şu âyette âzamet-i kudret-i İlâhiyye ve saltanat-ı Rubûbiyyeti öyle bir tarzda gösteriyor ki: Güneş, Ay, yıldızlar emirber neferleri gibi emrine müheyya; gece ve gündüzü, beyaz ve siyah iki hat gibi veya iki şerit gibi birbiri arkasında döndürüp âyât-ı Rubûbiyyetini kâinat sahifelerinde yazan ve arş-ı Rubûbiyyetinde duran bir Kadîr-i Zülcelâl’i gösterdiğinden, her ruh işitse:


demeye hâhişger olur.

Demek sâbıkın hülâsası, çekirdeği, meyvesi ve âb-ı hayatı hükmüne geçer.

Beşinci Meziyyet-i Cezâlet: Kur’an bâzan tagayyüre maruz ve muhtelif keyfiyata medâr maddî cüz’iyyatı zikreder. Onları hakaik-i sabite sûretine çevirmek için; sabit, nuranî, küllî Esmâ ile icmâl eder, bağlar. Veyahut tefekküre ve ibrete teşvik eder bir fezleke ile hâtime verir. Birinci mânânın misâllerinden meselâ:



İşte şu âyet evvelâ: Hazret-i Âdem’in hilafet mes’elesinde, Melâikelere rüchâniyyetine medâr onun ilmi olduğu olan bir hâdise-i cüz’iyyeyi zikreder. Sonra o hâdisede Melâikelerin Hazret-i Âdem’e karşı ilim noktasında hâdise-i mağlubiyetlerini zikreder. Sonra bu iki hâdiseyi iki ism-i küllî ile icmâl ediyor. Yâni, yâni Alîm ve Hakîm sen olduğun için Âdem’i tâlim ettin, bize galib oldu. Hakîm olduğun için, bize istidadımıza göre veriyorsun. Onun istidadına göre rüchâniyyet veriyorsun. İkinci mânânın misâllerinden meselâ:



ilâ âhir...

Səs yoxdur