Sözler | Otuzİkinci Söz | 594
(590-652)

Cevaben o beden-i insânî, hakîkat ve hikmet diliyle ve intizâmının lisan-ı haliyle der ki: “Eğer bütün emsalim ve yüzümüzdeki sikke-i kudret ve turra-i fıtrat bir olan bütün insânların bedenlerine hakikî mutasarrıf olacak bir kudret ve ilim sende varsa, hem sudan ve havadan tut, tâ nebâtat ve hayvanata kadar benim erzakımın mahzenlerine mâlik olacak bir servetin ve bir hâkimiyetin varsa, hem ben kılıf olduğum gayet geniş ve yüksek olan ruh, kalb, akıl gibi letâif-i mânevîyyeyi benim gibi dar, süflî bir zarfta yerleştirerek, kemâl-i hikmet ile istihdam edip ibâdet ettirecek sende nihayetsiz bir kudret, hadsiz bir hikmet varsa göster, sonra “Ben seni yaptım” de. “Yoksa sus! Hem bendeki intizâm-ı ekmelin şehadetiyle ve yüzümdeki sikke-i vahdetin delaletiyle, benim Sâniim herşeye Kadîr, herşeye Alîm, herşeyi görür ve herşeyi işitir bir Zâttır. Senin gibi sersem, âcizin parmağı, O’nun san’atına karışamaz. Zerre miktar müdahale edemez.”

O şeriklerin vekili, bedende dahi parmak karıştıracak yer bulamaz, gider. İnsânın nev’ine rast gelir. Kalbinden der ki: “Belki, bu dağınık, karmakarışık olan cemâat içinde; şeytan, onların ef’al-i ihtiyariyye ve içtimaiyyelerine karıştığı gibi, belki ben de ahvâl-i vücûdiyye ve fıtriyyelerine karışabileceğim ve parmak karıştıracak bir yer bulacağım. Ve onda bir yer bulup beni tardeden bedene ve beden hüceyresine hükmümü icra ederim.” Onun için beşerin nev’ine, yine sağır tabiat ve sersem felsefe lisanıyla der ki: “Siz çok karışık birşey görünüyorsunuz. Ben size Rab ve mâlikim veyahut hissedârım.” der. O vakit nev’-i insân, hak ve hakîkat lisanıyla, hikmet ve intizâmın diliyle der ki: “Eğer bütün küre-i arza giydirilen ve nev’imiz gibi bütün hayvanat ve nebâtatın yüzler bin enva’ından, rengârenk atkı ve iplerden kemâl-i hikmetle dokunan ve dikilen gömleği ve yeryüzüne serilen ve yüzbinler zîhayat enva’ından nescolunan ve gayet nakışlı bir sûrette icad edilen haliçeyi yapacak ve her vakit kemâl-i hikmetle tecdid edip tazelendirecek bir kudret ve hikmet sende varsa, hem eğer biz meyve olduğumuz küre-i arza ve çekirdek olduğumuz âleme tasarruf edecek ve hayatımıza lâzım maddeleri mizan-ı hikmetle aktar-ı âlemden bize gönderecek bir muhit kudret ve şamil bir hikmet sende varsa, ve yüzümüzdeki sikke-i kudret bir olan bütün gitmiş ve gelecek emsalimizi icad edecek bir iktidar sende varsa; belki bana Rubûbiyyet dâva edebilirsin. Yoksa haydi sus! Benim nev’imdeki karmakarışıklığa bakıp parmak karıştırabilirim deme. Çünki intizâm, mükemmeldir. O karmakarışık zannettiğin vaziyetler, kudretin kader kitabına göre kemâl-i intizâm ile bir istinsahtır. Çünki; bizden çok aşağı olan ve bizim taht-ı nezaretimizde bulunan hayvanat ve nebâtatın kemâl-i intizâmları gösteriyor ki, bizdeki karışıklıklar bir nevi kitabettir.

Səs yoxdur