Sözler | Otuzİkinci Söz | 630
(590-652)

Lütuf ve kerem şe’nleri ise, tezyin ve tenvir fiillerini tahrik eder. “Müzeyyin ve Münevvir” isimlerini masnuun hüsün ve nûrâniyyeti lisanıyla okutturur. Ve o tezyin ve tahsin şe’nleri ise, sun’ ve inâyet mânâlarını iktiza eder. Ve “Sâni’ ve Muhsin” isimlerini, o masnuun güzel sîmâsıyla okutturur. Ve o sun’ ve inâyet ise, bir ilim ve hikmeti iktiza eder. Ve İsm-i “Alîm ve Hakîm”i, o masnuun intizâmlı, hikmetli azasıyla okutturur. O ilim ve hikmet ise, tanzim, tasvir, teşkil fiillerini iktiza ediyor. “Mûsavvir ve Mukaddir” isimlerini masnuun heyetiyle, şekliyle okutturur, gösterir.

İşte, Sâni’-i Zülcelâl, bütün masnuatını öyle bir tarzda yapmış ki; ekserisi, husûsan zîhayat kısmı, çok Esmâ-i İlâhiyyeyi okutturur. Güya herbir masnuuna;ayrı ayrı, birbiri üstünde yirmi gömlek giydirmiş, yirmi perdeye sarmış. Her gömlekte, her perdede ayrı ayrı Esmâsını yazmış. Meselâ: Temsilde gösterildiği gibi, tek güzel bir çiçekle, insânın kısm-ı sânisinden bir ferd-i hasnanın yalnız zâhirî hilkatlerinde, çok sahifeler vardır. Başka büyük ve küllî masnuatı, o iki cüz’î misâle kıyas et.

Birinci sahife: Umumî şekil ve mikdarını gösteren heyettir ki: “Ya Mûsavvir, ya Mukaddir, ya Munazzım” isimlerini yâdeder.

İkinci sahife: Sûretlerinde ayrı ayrı azaların inkişafıyla hasıl olan çiçek ve insânın basit heyetidir ki; o sahifede: “Alîm, Hakîm” isimleri gibi çok isimler yazılıyor.

Üçüncü sahife: O iki mahlûkun ayrı ayrı azalarına, ayrı ayrı hüsün ve zînet vermekle, o sahifede: “Sâni’ ve Bâri’” isimleri gibi çok isimler yazılıyor.

Dördüncü sahife: Öyle bir zînet ve hüsün, o iki masnua veriliyor ki; güya lütuf ve kerem, tecessüm etmiş, onlar olmuş. O sahife: “Ya Lâtif, Ya Kerim” gibi çok isimleri yâdeder, okur.

Beşinci sahife: O çiçeğe leziz meyveler, o hasnaya sevimli evlâdlar, güzel ahlâklar takmakla; o sahife: “Ya Vedud, ya Rahîm, ya Mün’im” gibi isimleri okutturuyor.

Altıncı sahife: O in’am ve ihsan sahifesinde: “Ya Rahmân, ya Hannan” gibi isimler okunuyor.

Yedinci sahife: O ni’metlerde, o neticelerde, öyle lemaât-ı hüsün ve cemâl görünüyor ki, hakikî bir şevk ve şefkatle yoğrulmuş hâlis bir şükür ve safi bir muhabbete lâyık olur. O sahifede: “Ya Cemil-i Zülkemâl, ya Kâmil-i Zülcemâl” isimleri yazılı okunuyor.

Səs yoxdur