Sözler | Otuzİkinci Söz | 631
(590-652)

İşte yalnız bir güzel çiçek ve hasna bir insân ve yalnız maddî ve zâhir sûretinde bu kadar Esmâyı gösterirse; acaba umum çiçekler ve bütün zîhayat ve büyük ve küllî mevcûdât, ne derece ulvî ve küllî Esmâyı okutuyor, kıyas edebilirsin.

Hem insân ruh, kalb, akıl cihetiyle ve hayat ve letâif sahifeleriyle “Hayy, Kayyum ve Muhyî” gibi ne kadar Esmâ-i kudsiyye-i nuranîyyeyi okur ve okutturur, kıyas edebilirsin.

İşte, Cennet bir çiçektir. Huri tâifesi dahi bir çiçektir. Rûy-i zemin dahi bir çiçektir. Bahar da bir çiçektir. Semâ da bir çiçektir; yıldızlar, o çiçeğin yaldızlı nakışlarıdır. Güneş de bir çiçektir; ziyâsındaki yedi rengi, o çiçeğin nakışlı boyalarıdır. Âlem, güzel ve büyük bir insândır; nasılki insân, küçük bir âlemdir. Huriler nev’i ve ruhânîler Cemâatı ve melek cinsi ve cin tâifesi ve insân nev’i, birer güzel şahıs hükmünde tasvir ve tanzim ve icad edilmiştir. Hem herbiri, külliyetiyle; hem herbir ferdi, tek başıyla Sâni’-i Zülcemâlinin Esmâsını gösterdikleri gibi; O’nun cemâline, kemâline, rahmetine ve muhabbetine birer ayrı ayrı âyinelerdir. Ve nihayetsiz cemâl ve kemâline ve rahmet ve muhabbetine birer şahid-i sadıktır. Ve o cemâl ve kemâlin ve rahmet ve muhabbetin birer âyâtıdır, birer emaratıdır. İşte şu nihayetsiz enva’-ı kemâlât, daire-i vâhidiyyette ve ehadiyyette hasıldır. Demek o daire haricinde tevehhüm olunan kemâlât, kemâlât değildir.

İşte hakaik-i eşyanın Esmâ-i İlâhiyyeye dayandığını ve istinad ettiğini, belki hakikî hakaik, o Esmânın cilveleri olduğunu ve herşeyin çok cihetlerle, çok dillerle Sâniini zikr ve tesbih ettiğini anla.


nin bir mânâsını bil ve



de. Ve âyetlerin âhirlerinde olan



gibi zikir ve tekrarlarındaki bir sırrı fehmet.


Eğer bir çiçekte Esmâyı okuyamıyorsan ve vâzıh göremiyorsan; Cennet’e bak, bahara dikkat et, zeminin yüzünü temaşa et. Rahmetin şu büyük çiçekleri olan Cennet ve bahar ve zeminde yazılan Esmâyı vâzıhan okuyabilirsin, cilvelerini ve nakışlarını anlar, görürsün.

* * *
Səs yoxdur