Birinci Nokta: Îmân-ı Billâh, kendi hüccetleriyle hem sair rükünlerini, hem îmân-ı bil’âhireti isbat eder ki; Meyve Risalesi’nin Yedinci Mes’elesinde güzelce göstermiş.
Evet, bu hadsiz kâinatı bir saray, bir şehir, bir memleket, gibi bütün levâzımı ile idare eden ve mizân ve intizam dairesinde çeviren ve hikmetlerle değiştiren ve zerratı ve seyyaratı ve sinekleri ve yıldızları birer muntazam ordu gibi beraber techiz ve idâre eden ve emir ve irâdesi dairesinde mütemadiyen bir ulvî manevra içinde talim ve tavzifatla faaliyete ve seyr ve cevelâna ve ubûdiyetkârâne bir resm-i küşâda ve seyahata getiren ezelî ve bâkî bir saltanat-ı rubûbiyyet ve ebedî ve dâimi bir hâkimiyet-i ulûhiyyet, hiç mümkün müdür ve hiç akıl kabul eder mi ve hiç bir ihtimâl var mı ki, o ebedî ve sermedî ve bâkî ve daimî saltanatın bâkî bir makarrı ve daimî bir medarı ve sermedî bir mazharı olan dâr-ı âhiret olmasın? Bin defa hâşâ!..
Demek, Cenab-ı Hakk’ın saltanat-ı rubûbiyyeti ve Yedinci Mes’elede beyan edildiği gibi ekser isimleri ve vücub-u vücudunun hüccetleri, âhirete, şehadet ederler ve isterler. Ve bu kutb-u îmânî ne kadar kuvvetli bir nokta-i istinadı var, gör, bil, görür gibi inan.