Meyve Risalesi | Onbirinci Mesele | 145
(130-169)

Ve hayvanatın taifelerinden pekçok ziyade ayrı ayrı nevi’leri meleklerden icâd etmiş ki, bir kısmı küçücük olarak yağmur ve kar katrelerine binip san’at ve rahmet-i İlâhiyyeyi kendi dilleriyle alkışlıyorlar; bir kısmı, birer seyyar yıldızlara binip, fezayı kâinatta seyahat içinde azamet ve izzet ve haşmet-i Rubûbiyyete karşı tekbir ve tehlil ile ubûdiyetlerini âleme ilân ediyorlar.

Evet, zaman-ı Âdem’den beri bütün semâvî kitaplar ve dinler, meleklerin vücudlarına ve ubûdiyetlerine ittifakları; ve bütün asırlarda melekler ile konuşmalar ve muhâvereler kesretli tevatür ile insanlar içinde vuku bulduğunu nakl ve rivayetleri ise, görmediğimiz Amerika insanlarının vücudları gibi, meleklerin vücudlarını ve bizimle alâkadar olduklarını kat’i isbat eder. İşte şimdi gel, îman nuruyla bu küllî ikinci meyveye bak ve tat; nasıl kâinatı baştan başa şenlendirip, güzelleştirip bir mescid-i ekbere ve büyük bir ibâdethaneye çeviriyor. Ve fen ve felsefenin soğuk, hayatsız, zulmetli, dehşetli göstermelerine mukabil; hayatlı, şuurlu, ışıklı, ünsiyetli, tatlı bir kâinat göstererek bâki hayatın bir cilve-i lezzetini ehl-i îmana derecesine göre dünyada dahi tattırır.

Ses Yok