kavânin-i İlâhîyenin gâyet yüksek ihâtalı beyânatının makamından aldığı vüs’at ve ulviyet ve ihâta cihetiyle o hitab, öyle bir yüksek i’câzı ve şümulü gösterir ki; ders-i Kur’ân’ın muhatablarından en kesretli tâife olan tabaka-i avâmın basit fehimlerini okşıyan zâhirî ve basit mertebesi dahi en ulvî tabakayı da tam hissedar eder. Güya kıssadan yalnız bir hisse ve bir hikâye-i tarihiyeden bir ibret değil, belki bir küllî düstûrun efradı olarak her asra ve her tabakaya hitab ederek taze nâzil oluyor ve bilhassa çok tekrar ile deyip tehdidleri ve zulümlerinin cezası olan musîbet-i semâvîye ve arziyeyi şiddetle beyânı, bu asrın emsâlsiz zulümlerine Kavm-i Âd ve Semûd ve Fir’avn’un başlarına gelen azablarla baktırıyor ve mazlum ehl-i îmana İbrahim ve Mûsa (Aleyhimesselâm)lar gibi enbiyânın necatlariyle teselli veriyor.
Evet, nazar-ı gaflet ve dalâlette, vahşetli ve dehşetli bir ademistan ve elîm ve mahvolmuş bir mezaristan olan bütün geçmiş zaman ve ölmüş karnlar ve asırlar; canlı birer sahife-i ibret ve baştan başa ruhlu, hayatdar bir acib âlem ve mevcûd ve bizimle münâsebetdar bir memleket-i Rabbânîyye sûretinde sinema perdeleri gibi, kâh bizi o zamanlara, kâh o zamanları yanımıza getirerek her asra ve her tabakaya gösterip yüksek bir i’câz ile dersini veren Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân aynı i’câz ile, nazar-ı dalâlette câmid, perîşan, ölü, hadsiz bir vahşetgâh ve firak ve zevâlde yuvarlanan bu kâinatı bir kitab-ı Samedanî, bir şehr-i Rahmanî, bir meşher-i sun’-i Rabbânî olarak o câmidatı canlandırıp birer vazifedar sûretinde birbiriyle konuşturup ve birbirinin imdâdına koşturup nev’-i beşere ve cin ve meleğe hakîki ve nurlu ve zevkli hikmet dersleri veren bu Kur’ân-ı Azîmüşşan’ın elbette her harfinde on ve yüz ve ba’zan bin ve binler sevab bulunması ve bütün cin ve ins toplansa onun mislini getirememesi ve bütün benî-âdemle ve kâinatla tam yerinde konuşması ve her zaman milyonlar hâfızların kalblerinde zevk ile yazılması ve çok tekrarla ve kesretli tekraratiyle usandırmaması ve çok iltibas yerleri ve cümleleri ile beraber çocukların nazik ve basit kafalarında mükemmel yerleşmesi ve hastaların ve az sözden müteessir olan ve sekerâtta olanların kulağında mâ-i zemzem misillû hoş gelmesi gibi kudsî imtiyazları kazanır ve iki cihanın saadetlerini kendi şâkirdlerine kazandırır.