milyonlar def’a tekrar edilse yine ihtiyaç vardır. Değil yalnız ekmek gibi her gün, belki hava ve ziya gibi her dakika ona ihtiyaç ve iştiyak vardır.
Hem meselâ: Sûre-i de sekiz def’a tekrar edilen şu âyeti, o sûrede hikâye edilen peygamberlerin necatlarını ve kavimlerinin azablarını, kâinatın netice-i hilkati hesabına ve rubûbiyyet-i âmmenin nâmına o binler hakîkat kuvvetinde olan âyeti tekrar ederek, izzet-i Rabbânîyye o zalim kavimlerin azabını ve rahîmiyyet-i İlâhîyye dahi enbiyânın necatlarını iktiza ettiğini ders vermek için binler def’a tekrar olsa yine ihtiyaç ve iştiyak var ve îcazlı ve i’câzlı bir ulvî belâgattır.
Hem meselâ: Sûre-i Rahman’da tekrar edilen âyeti ile Sûre-i Mürselât’ta: âyeti, cin ve nev’-i beşere, kâinatı kızdıran ve arz ve semavâtı hiddete getiren ve hilkat-i âlemin neticelerini bozan ve haşmet-i saltanat-ı İlâhîyyeye karşı inkâr ve istihfafla mukabele eden küfür ve küfranlarını ve zulümlerini ve bütün mahlûkatın hukuklarına tecavüzlerini asırlara ve arza ve semavâta tehdidkârane haykıran bu iki âyet, böyle binler hakîkatlarla alâkadar ve binler mes’ele kuvvetinde olan bir ders-i umûmîde binler def’a tekrar edilse yine lüzum var ve celâlli bir îcaz ve cemâlli bir i’câz-ı belâgattır.
Hem meselâ: Kur’ân’ın hakîki ve tam bir nev’i münâcatı ve Kur’ân’dan çıkan bir çeşit hülâsası olan Cevşen-ül Kebir nâmındaki münâcat-ı Peygamberî’de (A.S.M.) yüz def’a
cümlesinin tekrarında tevhid gibi kâinatça en büyük hakîkat ve mahlûkatın Rubûbiyyete karşı tesbih ve tahmid ve takdis gibi üç muazzam vazifesinden en ehemmiyetli bir vazifesi