sanki feze-i ekberden bir nümûneyi andıran semâvî bir Cehennemle altıyedi seneden beri mütemâdiyen feryâd u figan ettirmesi ve keza mazlumlarının bu asırdaki küllî ferdleri başında Risâle-i Nur talebelerinin bulunması ve hakîkaten bu talebeleri de ümem-i salifenin enbiyâlarına verilen necatlar gibi pek büyük umûmî ve husûsi necatlara mazhar etmesi ve muârızları olan dinsizlerin Cehennemî azabla tokatlanmalarını göstermesi, hem iki güzel ve latif hâşiyelerle hâtime verilmek sûretiyle çiçeğin tamam edilmesi bu fakir talebeniz Husrev’i o kadar büyük bir sürûrla sonsuz bir şükre sevketti ki; bu güzel çiçeğin verdiği sevinç ve sürûru müddet-i ömrümde hissetmediğimi sevgili üstadıma arzettiğim gibi, kardeşlerime de kerratla söylemişim. Cenâb-ı Hak, zaîf ve tahammülsüz omuzlarına pek azametli bâr-ı sakîl tahmil edilen siz sevgili üstadımızdan ebediyen razı olsun. Ve yüklerinizi tahfif etmekle yüzlerinizi ebede kadar güldürsün âmîn.
Evet sevgili Üstadım, biz Allah’dan, Kur’ândan, Habîb-i Zîşan’dan ve Risâle-i Nur’dan ve Kur’ân dellâlı siz sevgili üstadımızdan ebediyen râzıyız. Ve intisâbımızdan hiçbir cihetle pişmanlığımız yok. Hem kalbimizde zerre kadar kötülük etmek için niyet yok. Biz ancak Allah’ı ve rızasını istiyoruz. Gün geçtikçe, rızası içinde, Cenâb-ı Hakk’a vuslat iştiyaklarını kalbimizde teksif ediyoruz. Bilâ-istisna bize fenâlık edenleri Cenâb-ı Hakk’a terketmekle afvetmek ve bilakis bize zulmeden o zalimler de dâhil olduğu halde, herkese iyilik etmek, Risâle-i Nur talebelerinin kalblerine yerleşen bir şiar-ı İslâm olduğunu, biz istemeyerek i’lân eden Hazret-i Allah’a hadsiz hududsuz şükürler ediyoruz.
Çok kusurlu talebeniz
Husrev