Risâle-i Nur şâkirdleri, dünya siyasetine ve cereyanlarına ve maddî mücadelelerine karışmıyorlar. Ve ehemmiyet vermiyorlar ve tenezzül etmiyorlar. Ve hakîki şâkirdleri en dehşetli bir hasmına ve hakaretli tecâvüzüne karşı ona der:
“Ey bedbaht! Ben seni i’dam-ı ebedîden kurtarmaya ve fâni hayvaniyetin en süflî ve elîm derecesinden bir bâkî insaniyet saadetine çıkarmaya çalışıyorum. Sen benim ölümüme ve i’damıma çalışıyorsun. Senin bu dünyada lezzetin pek az, pek kısa ve âhirette ceza ve belâların pek çok ve pek uzundur. Ve benim ölümüm bir terhistir. Haydi defol; senin ile uğraşmam, ne yaparsan yap.” der. O zalim düşmanına hiddet değil, belki acıyor, şefkat ediyor, keşki kurtulsa idi diyerek ıslahına çalışır.
Sâniyen:
bu iki kudsî cümleler, kuvvetli münâsebet-i ma’nevîye ile beraber makam-ı cifrî ve ebcedî hesabiyle, birincisi Risâlet-ün Nur’un ismine, ikincisi onun tahakkukuna ve tekemmülüne ve parlak fütuhatına ma’nen ve cifren tam tamına tetabukları bir emâredir ki; Risâlet-ün Nur bu asırda, bu tarihte, bir “Urvetül-Vüska”dır. Yâni, çok muhkem, kopmaz bir zincir ve bir “Hablullah”tır. “Ona elini atan, yapışan necat bulur.” diye ma’na-yı remziyle haber verir.
Sâlisen :
cümlesi hem ma’na, hem cifr ile Risâlet-ün Nur’a bir remzi var. Şöyle ki:.........(Bu makamda perde indi. Yazmaya izin verilmedi. Başka zamana te’hir edildi.)
---------------------------------
Hâşiye: Bu nüktenin bâkî kısmı şimdilik yazdırılmadığının sebebi, bir derece dünyaya, siyasete temasıdır. Biz de bakmaktan memnuuz. Evetbu tağuta bakar ve baktırır...
SAİD NURSÎ