Asâ-yı Mûsa | Birinci Hücceti İmaniye | 116
(99-142)

“Gelin, bu emsâlinizin kapısından hakîkate giden yol daha kısadır. Biz öteki yollardaki dillerden ders aldığımız gibi değil, belki îman noktasındaki ittisaflarından ve keyfiyet ve renklerinden mütâla’amız ile istifade etmeliyiz.” dedi, mütâla’aya başladı. Gördü ki:

İsti’dâdları gâyet muhtelif ve mezhebleri birbirinden uzak ve muhâlif olan umum istikametli ve nurlu akılların îman ve tevhiddeki ittisafkârane ve râsihâne i’tikâdları tevâfuk ve sebatkârane ve mutmainâne kanaat ve yakînleri tetâbuk ediyor. Demek, tebeddül etmeyen bir hakîkata dayanıp bağlanmışlar ve kökleri metin bir hakîkata girmiş, kopmuyor. Öyle ise bunların nokta-i îmaniyede ve vücub ve tevhidde icma’ları, hiç kopmaz bir zincir-i nurânîdir ve hakîkata açılan ışıklı bir penceredir.

Hem gördü ki:

Meslekleri birbirinden uzak ve meşrebleri birbirine mübayin olan o umum selim ve nurânî kalblerin erkân-ı îmaniyedeki müttefikane ve itmi’nankârane ve müncezibâne keşfiyat ve müşahedatları birbirine tevâfuk ve tevhidde birbirine mutabık çıkıyor.

Demek, hakîkata mukâbil ve vâsıl ve mütemessil bu küçücük birer arş-ı mârifet-i Rabbânîyye ve bu câmi’ birer âyine-i Samedâniyye olan nurânî kalbler, şems-i hakîkata karşı açılan pencerelerdir ve umumu birden Güneşe âyinedarlık eden bir deniz gibi, bir âyine-i a’zamdır. Bunların vücub-u vücûdda ve vahdette ittifakları ve icma’ları, hiç şaşırmaz ve şaşırtmaz bir rehber-i ekmel ve bir mürşid-i ekberdir. Çünkü, hiçbir cihetle hiçbir imkân ve hiçbir ihtimal yok ki, hakîkattan başka bir vehim ve hakîkatsız bir fikir ve asılsız bir sıfat, bu kadar müstemirrâne ve râsihâne, bu pek büyük ve keskin gözlerin umumunu birden aldatsın, galat-ı hisse uğratsın. Buna ihtimal veren bozulmuş ve çürümüş bir akla, bu kâinatı inkâr eden ahmak Sofestaîler dahi razı olmazlar, reddederler diye anladı. Kendi akıl ve kalbiyle beraber “Âmentü Billâh” dediler. İşte bu yolcunun müstakim akıllardan ve münevver kalblerden istifade ettiği mârifet-i îmaniyeye kısa bir işâret olarak Birinci Makam’ın On İkinci ve On Üçüncü Mertebesinde:


Dinle
-