Asâ-yı Mûsa | Birinci Hücceti İmaniye | 120
(99-142)

bir nev’i mükâleme-i Rabbânîyye hükmünde sayılan bir kısım sâdık ilhamlar perdesinde ve mahsus ve bir mahlûka bakan has ve bir vecihde, onun kabiliyetine göre, onun kalb telefonuyla, kavlen dahi kendi huzurunu ve vücûdunu ihsas etmesi, şefkat-i Ulûhiyyetin ve rahmet-i Rubûbiyyetin zarûri ve vâcib bir muktezasıdır, diye anladı.

Sonra ilhamın şehâdetine baktı, gördü: Nasılki Güneşin -faraza- şuuru ve hayatı olsaydı ve o halde, ziyasındaki yedi rengi yedi sıfatı olsaydı, o cihette ışığında bulunan şuâları ve cilveleri ile bir tarz konuşması bulunacaktı. Ve bu vaziyette, misâlinin ve aksinin şeffaf şeylerde bulunması ve her âyine ve her parlak şeyler ve cam parçaları ve kabarcıklar ve katreler, hatta şeffaf zerreler ile herbirinin kabiliyetine göre konuşması ve onların hâcâtına cevab vermesi ve bütün onlar Güneşin vücûduna şehâdet etmesi ve hiçbir iş, bir işe mâni olmaması ve bir konuşması, diğer konuşmaya müzahamet etmemesi bilmüşahede görüleceği gibi.. aynen öyle de:

Ezel ve ebedin Zülcelâl Sultanı ve bütün mevcûdâtın Zülcemâl Hâlık-ı Zîşanı olan Şems-i Sermedî’nin mükâlemesi dahi, onun ilmi ve kudreti gibi, küllî ve muhit olarak herşeyin kabiliyetine göre tecelli etmesi; hiçbir sual bir suale, bir iş bir işe, bir hitab bir hitaba mâni olmaması ve karıştırmaması bilbedahe anlaşılıyor. Ve bütün o cilveler, o konuşmalar, o ilhamlar birer birer ve beraber bil’ittifak o Şems-i Ezelî’nin huzuruna ve vücub-u vücûduna ve Vahdetine ve Ehadiyetine delâlet ve şehâdet ettiklerini aynelyakîne yakın bir ilmelyakîn ile bildi.

İşte, bu meraklı misafirin âlem-i gaybdan aldığı ders-i mârifetine kısa bir işâret olarak, Birinci Makam’ın On Dördüncü ve On Beşinci Mertebelerinde:


Dinle
-