Asâ-yı Mûsa | Dördüncü Hücceti İmaniye | 179
(177-180)

Ey israflı, iktisadsız.. ey zulümlü, adâletsiz.. ey kirli, nezâfetsiz bedbaht insan! Bütün kâinatın ve bütün mevcûdâtın düstûr-u hareketi olan iktisad ve nezafet ve adâleti yapmadığından, umum mevcûdâta muhâlefetinle, ma’nen onların nefretlerine ve hiddetlerine mazhar oluyorsun. Neye dayanıyorsun ki; umum mevcûdâtı zulmünle, mîzansızlığınla, israfınla, nezafetsizliğinle kızdırıyorsun?

Evet, İsm-i Hakîm’in cilve-i a’zamından olan hikmet-i âmme-i kâinat, iktisad ve israfsızlık üzerinde hareket ediyor; iktisadı emrediyor. Ve İsm-i Adl’in cilve-i a’zamından gelen kâinattaki adâlet-i tâmme, umum eşyanın müvâzenelerini idare ediyor ve beşere de adâleti emrediyor. Sûre-i Rahmân’da

âyetindeki dört mertebede, dört nev’i mîzana işâret eden dört def’a “mîzan” zikretmesi, kâinatta mîzanın derece-i azametini ve fevkalâde pek büyük ehemmiyetini gösteriyor. Evet, hiçbir şeyde israf olmadığı gibi, hiçbir şeyde de hakîki zulüm ve mîzansızlık yoktur. Ve İsm-i Kuddüs’ün cilve-i a’zamından gelen tanzif ve nezafet, bütün kâinatın mevcûdâtını temizliyor, güzelleştiriyor. Beşerin bulaşık eli karışmamak şartiyle, hiçbir şeyde hakîki nezafetsizlik ve çirkinlik görünmüyor!..

İşte, hakâik-i Kur’âniyeden ve desâtir-i İslâmiyeden olan “adâlet, iktisad, nezafet” hayat-ı beşeriyede ne derece esaslı birer düstûr olduğunu anla. Ve Ahkâm-ı Kur’âniye ne derece kâinatla alâkadar ve kâinat içine kök salmış ve sarmış bulunduğunu ve o hakâikı bozmak, kâinatı bozmak ve sûretini değiştirmek gibi mümkün olmadığını bil!. Ve bu üç ziya-yı a’zam gibi; rahmet, inâyet, Hafîziyyet misillû yüzer ihâtalı hakîkatlar haşri, âhireti iktiza ve istilzâm ettikleri halde, hiç mümkün müdür ki: Kâinatta ve umum mevcûdâtta hükümferma olan rahmet, inâyet, adâlet, hikmet, iktisad ve nezafet, gibi pek kuvvetli ihâtalı hakîkatlar; Haşrin ademiyle ve âhiretin gelmemesiyle merhametsizliğe, zulme, hikmetsizliğe, israfa, nezafetsizliğe, abesiyete inkılâb etsinler? Hâşâ.. yüz bin def’a hâşâ.

Dinle
-