Evet; bu hakîkata binâen:
bu Âyet-i Azîmenin (Hâşiye) sırriyle, bütün esbâb-ı maddiye toplansa, onların ihtiyarları da olsa, bir tek sineğin vücûdunu ve o vücûdun cihazatını mîzan-ı mahsusla toplayamazlar. Toplasalar da, o vücûdun mikdar-ı muayyenesinde durduramazlar. Durdursalar da, dâima tazelenmekte olan ve o vücûda gelip çalışan zerrâtı muntazaman çalıştıramazlar. Öyle ise; bilbedahe, esbâb bu eşyaya sâhip çıkamazlar. Demek sâhib-i hakîkileri başkadır. Evet, öyle bir sâhib-i hakîkileri var ki,
Âyetinin sırriyle, bütün zeminin yüzündeki zîhayatı, bir sineğin ihyası kadar kolay yapar. Bir baharı, bir tek çiçek kolaylığında îcad eder. Çünkü toplamaya muhtaç değil. “Emr-i Kün Feyekûn”e malik olduğundan ve her baharda hadsiz mevcûdât-ı bahariyenin madde-i unsuriyesinden başka hadsiz sıfat ve ahval ve eşkâllerini hiçten îcad ettiğinden ve ilminde her şeyin plânı, modeli, fihristesi ve proğramı taayyün ettiğinden ve bütün zerrât onun ilim ve kudreti dâiresinde hareket ettiklerinden, kibrit çakar gibi her şeyi nihayet kolaylıkla îcad eder ve hiçbir şey, zerre miktar hareketini şaşırmaz. Seyyârat, mutî bir ordusu olduğu gibi zerrât dahi muntazam bir ordusu hükmüne geçer. Mâdem o kudret-i ezeliyeye istinâden hareket ediyorlar ve o ilm-i ezelînin düstûrlariyle çalışıyorlar; elbette o eserler, o kudrete göre vücûda gelir. Yoksa, o küçük, ehemmiyetsiz şahsiyetlerine bakmakla o eserler küçülmez. O kudrete intisab kuvvetiyle bir sinek, bir Nemrud’u gebertir; karınca, Firavun’un sarayını harap eder; zerre gibi küçük çam tohumu, dağ gibi koca bir çam ağacının yükünü omuzunda taşıyor. Bu hakîkati çok risâlelerde isbat ettiğimiz gibi; nasıl ki bir nefer askerlik vesikasiyle pâdişâha intisab noktasında, yüz bin def’a kendi kuvvetinden fazla bir şâhı esir etmek gibi eserlere mazhar olur.
Hâşiye: Allahtan başka, bütün çağırdığınız ve ibâdet ettiğiniz şeyler toplansalar, bir sineği halkedemezler.