Tarihçe-i Hayat | Birinci Kısım - İlk Hayatı | 127
(30-149)

Çünkü bir tek zâta, yâni bir Kadîr-i Ezelîye verilse, mâdem bütün mevcûdâtın intizamat ve hikmetleriyle vücûdu kat’i tahakkuk eden ilmi her şeyi ihata ediyor ve mâdem ilminde her şeyin miktarı taayyün ediyor ve mâdem bilmüşahede her vakit hiçten, nihayetsiz suhuletle nihayetsiz sanatlı masnular vücûda geliyor ve mâdem o Kadîr-i Alîmin, bir kibrit çakar gibi “Emr-i Kün Feyekûn” ile hangi şey olursa olsun îcad edebildiğini, hadsiz kuvvetli deliller ile çok risâlelerde beyân ettiğimiz ve husûsan “Yirminci Mektûb” ve “Yirmi Üçüncü Lem’a”nın âhirinde isbat edildiği gibi, hadsiz bir kudreti var... Elbette, bilmüşahede görülen harikulâde suhulet ve kolaylık, o ihata-i ilmiyeden ve azamet-i kudretten geliyor. Meselâ:

Nasıl ki göze görülmeyen eczalı bir mürekkeple yazılan bir kitaba, o yazıyı göstermeye mahsus bir ecza sürülse, o koca kitab, birden her bir göze vücûdunu gösterip kendini okutturur; aynen öyle de; o Kadîr-i Ezelînin ilm-i muhitinde, her şeyin sûret-i mahsusası bir miktar-ı muayyen ile taayyün ediyor. O Kadîr-i Mutlak “Emr-i Kün Feyekûn” ile, o hadsiz kudretiyle ve nâfiz irâdesiyle, o yazıya sürülen ecza gibi, gâyet kolay ve suhulet ile kudretin bir cilvesi olan kuvvetini, o mâhiyet-i ilmiyeye sürer, o şeye vücûd-u haricî verir, göze gösterir, nukuş-u hikmetini okutturur. Eğer bütün eşya birden o Kadîr-i Ezelîye ve Alîm-i Külli Şey’e verilmezse; o vakit sinek gibi en küçük bir şeyin vücûdunu dünyanın ekser nevilerinden husûsi bir mîzan ile toplamak lâzımgelmekle beraber; o küçücük sineğin vücûdunda çalışan zerreler, o sineğin sırr-ı hilkatini ve kemâl-i sanatını bütün dekaikiyle bilmekle olabilir. Çünkü: Esbâb-ı tabiiye ile esbâb-ı maddiye, bilbedahe ve umum ehl-i aklın ittifakiyle, hiçten îcad edemez. Öyle ise, herhalde onlar îcad etse, elbette toplayacak. Mâdem toplayacak, hangi zîhayat olursa olsun, ekser anâsır ve envaından nümuneler içinde vardır. Adeta kâinatın bir hülâsası, bir çekirdeği hükmündedir. Elbette o halde bir çekirdeği bütün bir ağaçtan, bir zîhayatı bütün ruy-i zeminden ince elekle eleyip ve en hassas bir mîzan ile ölçüp toplattırmak lâzım geliyor. Ve mâdem esbâb-ı tabiiye câhildir, câmiddir, bir ilmi yoktur ki, bir plân, bir fihriste, bir model, bir proğram takdir etsin; ona göre ma’nevî kalıba gelen zerrâtı eritip döksün; tâ dağılmasın, intizamını bozmasın. Halbuki her şeyin şekli, hey’eti, hadsiz tarzlarda olabildiği için hadsiz had ve hesaba gelmez eşkâller, miktarlar içinde bir tek şekil ve miktarda sel gibi akan anâsırın zerreleri dağılmayarak muntazaman, miktarsız, kalıpsız, birbiri üstünde kütle halinde durdurmak ve zîhayata muntazam bir vücûd vermek; ne derece imkândan, ihtimalden, akıldan uzak olduğu görünüyor. Elbette kimin kalbinde körlük yoksa görür.

Dinle
-