Tarihçe-i Hayat | Birinci Kısım - İlk Hayatı | 124
(30-149)

                                                                ONBİRİNCİ RİCA

“Esaretten geldikten sonra İstanbul’da Çamlıca tepesinde bir köşkte merhum biraderzâdem Abdurrahman (R. Aleyh) ile beraber oturuyorduk. Bu hayatım, hayat-ı dünyeviye cihetinde, bizim gibilere en mes’udane bir hayat sayılabilirdi. Çünkü esaretten kurtulmuştum. Dar-ül-Hikmet’te meslek-i ilmiyeme münâsip, en âlî bir tarzda neşr-i ilme muvaffakiyet vardı. Bana teveccüh eden haysiyet ve şeref, haddimden çok fazla idi. Mevkice İstanbul’un en güzel yeri olan Çamlıca’da oturuyordum. Hem her şeyim mükemmeldi. Merhum biraderzâdem Abdurrahman gibi gâyet zeki, fedakâr, hem talebe, hem hizmetkâr, hem kâtib, hem evlâd-ı ma’nevîyem beraberdi. Dünyada herkesten ziyâde kendimi mes’ut bilirken aynaya baktım; saçımda, sakalımda beyaz kılları gördüm. Birden, esarette Kosturma’daki camideki intibâh-ı ruhî yine başladı. Onun eseri olarak, kalben merbut olduğum ve medâr-ı saadet-i dünyeviye zannettiğim halâtı, esbâbı, tetkike başladım. Hangisini tetkik ettimse, baktım ki, çürüktür, alâkaya değmiyor, aldatıyor. O sıralarda en sadakatli zannettiğim bir arkadaşımda umulmadık bir sadakatsizlik ve hatıra gelmez bir vefasızlık gördüm. Hayat-ı dünyeviyeden bir ürkmek geldi. Kalbime dedim: Acaba ben, bütün bütün aldanmış mıyım? Görüyorum ki, hakîkat noktasında acınacak halimize pek çok insanlar gıpta ile bakıyorlar... Bütün bu insanlar divâne mi olmuşlar? Yoksa şimdi ben divâne mi oluyorum ki, bu dünyaperest insanları divâne görüyorum? Her ne ise... Ben ihtiyarlığın verdiği şiddetli intibah cihetinde, en evvel alâkadar olduğum fâni şeylerin fâniliğini gördüm; kendime de baktım, nihayet-i aczde gördüm. O vakit, beka isteyen ve beka tevehhümüyle fânilere müptelâ olan ruhum, bütün kuvvetiyle dedi ki: Mâdem cismen fâniyim, bu fânilerden bana ne hayır gelebilir? Mâdem ben âcizim, bu âcizlerden ne bekleyebilirim? Benim derdime çâre bulacak bir Baki-i Sermedî, bir Kadîr-i Ezelî lâzım, diyerek taharriye başladım. O vakit, her şeyden evvel, eskidenberi tahsil ettiğim ilme müracaat edip, bir teselli, bir rica aramaya başladım. Maatteessüf, o vakte kadar ulûm-u felsefeyi, ulûm-u İslâmiye ile beraber havsalama doldurup, o ulûm-u felsefeyi pek yanlış olarak mâden-i tekemmül ve medâr-ı tenevvür zannetmiştim.

Dinle
-