Şimdiki maksadımız o silsile-i nûraniyeyi ihtizaza getirmekle herkesi bir şevk-i hâhiş-i vicdaniye ile tarîk-i terakkide kâbe-i kemâlâta sevketmektir. Zîra, İ’lâ-yı Kelimetullahın bu zamanda bir büyük sebebi, maddeten terakki etmektir!
İşte ben bu ittihadın efradındanım ve bu ittihadın tezahürüne teşebbüs edenlerdenim. Yoksa, sebeb-i iftirak olan fırkalardan, partilerden değilim...
Elhâsıl, Sultan Selim’e biat etmişim, onun ittihad-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim. Zîra o, vilâyat-ı şarkiyeyi îkâz etti, onlar da ona biat ettiler. Şimdiki Şarklılar, o zamandaki Şarklılardır. Bu mes’elede seleflerim; Şeyh Cemaleddin-i Efganî, allâmelerden Mısır Müftüsü merhum Muhammed Abdüh, müfrit âlimlerden Ali Suavi, Hoca Tahsin ve İttihad-ı İslâmı hedef tutan Nâmık Kemâl ve Sultan Selimdir ki demiş:
İhtilâf ü tefrika endişesi,
Kûşe-i kabrimde hatta bikarar eyler beni;
İttihadken savlet-i a’dayı def’e çâremiz,
İttihad etmezse millet, dağıdar eyler beni...
Yavuz Sultan Selim
Ben zâhiren buna teşebbüs ettim, iki maksad-ı azim için:
Birincisi: O ismi tahdit ve tahsisden halâs etmek ve umum mü’minlere şümulünü ilân etmek; tâ ki tefrika düşmesin ve evham çıkmasın.
İkincisi: Bu geçen musîbet-i azîmeye sebebiyet veren fırkaların iftirakının tevhid ile önüne sed olmaktı. Vâesefa ki zaman fırsat vermedi; sel geldi, beni de yıktı. Hem derdim: Bir yangın olsa, bir parçasını söndüreceğim. Fakat hocalık elbisem de yandı; ve uhdesinden gelemediğim bir yalancı şöhret de maalmemnuniye ref oldu. Ben ki âdi bir adamım, böyle meclis-i meb’usan ve âyan ve vükelânın en mühim vazifelerini düşündürecek bir emri uhdeme aldım. Demek cinâyet ettim (!)...
SEKİZİNCİ CİNAYET: Ben işittim ki, askerler ba’zı cem’iyyetlere intisap ediyorlar. Yeniçerilerin hâdise-i müthişesi hatırıma geldi. Gâyet telâş ettim. Bir gazetede yazdım ki: “Şimdi en mukaddes cem’iyyet, ehl-i îman askerlerin cem’iyyetidir.