İkinci Kelime: Müddet-i hayatımda tecrübelerimle fikrimde tevellüd eden şudur: YE’S en dehşetli bir hastalıktır ki, Âlem-i İslâmın kalbine girmiş. İşte o ye’sdir ki; bizi öldürmüş gibi, Garbda bir-iki milyonluk küçük bir devlet, Şarkda yirmi milyon müslümanları kendine hizmetkâr ve vatanlarını müstemleke hükmüne getirmiş. Hem o ye’sdir ki; yüksek ahlâkımızı öldürmüş, menfaat-i umûmîyeyi bırakıp menfaat-i şahsiyeye nazarımızı hasrettirmiş. Hem o ye’sdir ki; kuvve-i ma’nevîyemizi kırmış; az bir kuvvetle, îmandan gelen kuvve-i ma’nevîye ile Şarkdan Garba kadar istilâ ettiği halde, o kuvve-i ma’nevîye-i harika, me’yusiyetle kırıldığı için, zâlim ecnebiler, dört yüz seneden beri üç yüz milyon müslümanı kendilerine esir etmiş. Hatta bu ye’s ile; başkasının lâkaydlığını ve füturunu, kendi tenbelliğine özür zanneder “Neme lâzım” der. “Herkes benim gibi berbaddır” diye, şehâmet-i îmaniyeyi terkedip, hizmet-i İslâmiyeyi yapmıyor. Mâdem bu derece bu hastalık bize bu zulmü etmiş, bizi öldürüyor, biz de o katilimizden kısasımızı alıp, öldüreceğiz.
kılıncı ile o ye’sin başını parçalayacağız.
Hadîsinin hakîkatı ile belini kıracağız, İnşâallah...
Ye’s; ümmetlerin, milletlerin “seretan” denilen en dehşetli bir hastalığıdır. Ve kemâlâta mâni ve
hakîkatına muhalifdir; korkak, aşağı, âcizlerin şe’nidir, bahâneleridir; şehâmet-i İslâmiyenin şe’ni değildir. Husûsan Arab gibi nev-i beşerde medâr-ı iftihar yüksek seciyelerle mümtaz bir kavmin şe’ni olamaz! Âlem-i İslâm milletleri, Arabın metânetinden ders almışlar. İnşâallah yine, Arablar ye’si bırakıp, İslâmiyetin kahraman ordusu olan Türklerle hakîki bir tesanüd, ittifak ile el ele verip, Kur’ânın bayrağını dünyanın her tarafında ilân edeceklerdir.
.........................................................................................
Üçüncü Kelime: Bütün hayatımdaki tahkikatımla, ve hayat-ı içtimâîyenin çalkamasiyle hülâsa ve zübdesi bana kat’i bildirmiş ki: SIDK, İslâmiyetin üssülesasıdır ve ulvî seciyelerinin rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin mizacıdır. Öyle ise: Hayat-ı içtimâîyemizin esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde ihya edip, onunla ma’nevî hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz.