Tarihçe-i Hayat | Üçüncü Kısım - Eskişehir Hayatı | 266
(215-280)

Eğer derseniz: Sana Said-i Kürdî derler. Belki sende unsuriyet-perverlik fikri var; o işimize gelmiyor.

Ben de derim: Hey efendiler! Eski Said ve Yeni Said’in yazdıkları meydanda. Şâhid gösteriyorum ki : Ben


ferman-ı kat’isiyle eski zamandanberi, menfî milliyet ve unsuriyet-perverliğe, Avrupa’nın bir nevi firenk illeti olduğundan, bir zehr-i katil nazariyle bakmışım. Ve Avrupa o firenk illetini İslâm içine atmış, tâ tefrika versin, parçalasın, yutmasına hazır olsun, diye düşünür. O firenk illetine karşı, eskidenberi tedaviye çalıştığımı talebelerim ve bana temas edenler biliyorlar. Mâdem böyledir; hey efendiler; herbir hâdiseyi bahâne tutup, bana sıkıntı vermiye sebeb nedir acaba? Şarkta bir nefer hatâ etse, garpta bir nefere askerlik münâsebetiyle zahmet ve ceza vermek.. veya İstanbul’da bir esnafın cinâyetiyle, Bağdat’ta bir dükkâncıyı esnaflık münâsebetiyle mahkûm etmek nev’inden, her hâdise-i dünyeviyede bana sıkıntı vermek, hangi usûl iledir? Hangi vicdan hükmeder? Hangi maslahat iktiza eder?


ÜÇÜNCÜ NOKTA

Hâlimi, istirahatimi düşünen ve her musîbete karşı sabr ile sükûtumu istiğrab eden dostlarımın şöyle bir suâlleri var ki:

Sana gelen zahmetlere sıkıntılara nasıl tahammül ediyorsun? Halbuki eskiden çok hiddetli ve izzetli idin, ednâ bir tahkire tahammül edemezdin?

Elcevap: İki küçük hâdiseyi ve hikâyeyi dinleyiniz, cevabını alınız.

Birinci Hikâye: İki sene evvel, benim hakkımda, bir müdür; sebebsiz, gıyabımda tezyifkârâne hakaretli sözler söylemişti. Sonra bana söylediler. Bir saat kadar Eski Said damariyle müteessir oldum. Sonra Cenâb-ı Hakkın rahmetiyle şöyle bir hakîkat kalbe geldi, sıkıntıyı izale edip o adamı da bana helâl ettirdi. O hakîkat şudur:

Dinle
-