Nefsime dedim: Eğer onun tahkiri ve beyân ettiği kusurlar, şahsıma ve nefsime âid ise, Allah ondan râzı olsun ki, benim nefsimin ayıplarını söyler. Eğer doğru söylemiş ise, beni nefsimin terbiyesine sevkeder ve gururdan beni kurtarmaya yardımdır. Eğer yalan söylemiş ise, beni riyadan ve riyanın esası olan şöhret-i kâzibeden kurtarmaya yardımdır. Evet, ben nefsim ile musalâha etmemişim çünkü terbiye etmemişim. Benim boynumda veya koynumda bir akreb bulunduğunu biri söylese veya gösterse, ondan darılmak değil, belki memnun olmak lâzım gelir. Eğer o adamın tahkiratı, benim îmana ve Kur’âna hizmetkârlığım sıfatıma âid ise, o bana âid değil. O adamı, beni istihdam eden Sâhib-i Kur’âna havale ediyorum. O Azîzdir, Hakîmdir. Eğer sırf beni sövmek, tahkir etmek, çürütmek nev’inden ise, o da bana âid değil. Ben menfî ve esir ve garîb ve elim bağlı olduğundan, haysiyetimi kendi elimle düzeltmeye çalışmak bana düşmez. Belki misafir olduğum ve bana nezaret eden şu köye, sonra kazaya, sonra vilâyete hükmedenlere âittir. Bir insanın elindeki esîrini tahkir etmek, sâhibine âidtir; o müdafaa eder. Mâdem hakîkat budur, kalbim istirahat etti,
dedim. O vâkıayı olmamış gibi saydım, unuttum. Fakat maatteessüf sonra anlaşıldı ki, Kur’ân onu helâl etmemiş...
İkinci Hikâye: Şu senede, işittim ki bir hâdise olmuş. O hâdisenin vukuundan sonra yalnız icmâlen vukuunu işittiğim halde, o vâkıa ile ciddî alâkadar imişim gibi bir muamele gördüm. Zaten muhabere etmiyordum; etsem de pek nâdir olarak bir mes’ele-i îmaniyeyi bir dostuma yazardım. Hatta dört senede kardeşime birtek mektub yazdım. Ve ihtilâttan hem ben kendimi men’ediyordum, hem de ehl-i dünya beni men’ediyordu. Yalnız bir-iki ahbab ile, haftada bir def’a görüşebiliyordum. Köye gelen misafirler ise; ayda bir-ikisi, ba’zı bir-iki dakika bir mes’ele-i âhirete dâir benimle görüşüyordu. Bu gurbet hâlimde; garîb, yalnız, kimsesiz, nafaka için çalışmaya benim gibilere muvâfık olmıyan bir köyde, her şeyden, herkesten men’edildim. Hatta dört sene evvel, harap olmuş bir câmiyi tâmir ettirdim. Memleketimde imamlık ve vâizlik vesikam elimde olduğundan, o câmide dört senedir (Allah kabûl etsin) imamlık ettiğim halde, şu mübârek geçen Ramazanda mescide gidemedim. Ba’zan yalnız namazımı kıldım. Cemâatle kılınan namazın yirmi beş sevabından ve hayrından mahrum kaldım.